14 Aralık 2025 Pazar

KAFAMDAKİ SAYAÇ

Bazen insanlarla yakınlık kuramayışımın sebebini kendimde bulmaya çalışıyorum, kendimi suçlamaya çalışıyorum. Somut bir yetersizliğimi, kusurumu bulup kendimi azarlamak istiyorum. Ne olacaksa! Ama kolay olmuyor bu, bir sonuca ulaşamıyorum. Bu yazıda bir kez daha sorayım, cevap vermeye çalışayım: Evet, nerede hata yapıyorum, nasıl kötü bir özelliğim var ki insanlarla arkadaşlık kuramıyorum?

Sanırım sorunlardan biri benim zamana takmış olmam. Yıllardır, sabah uyanınca, yatıncaya kadarki süreyi hesaplayıp kafamda oluşturduğum bir sayaca yazıyorum. Sayaç geri geri işlemeye başlıyor. Diyelim ki saat 08.00’de kalktım, 00.00’da da uyuyacağım. Arada 16 saatlik bir süre var. İşte bu süre, yani sayaçtaki 16.00 saat azalmaya başlıyor: 15.59 - 15.58 … 10.00 - 09.59 - 09.58 … 05.00 … 03.00 … 01.00 - 00.59 - 00.58 … 00.02 - 00.01 ve 00.00. Sınırlı ömrümden bir gün daha gitti, koca bir gün daha. Korkunç! Ne yaptım bu sürede ben? Aman Allah’ım, nasıl da geçiriverdim bu süreyi! Yıllardır hep bunu yapıyorum; sayacın farkında olmama, onun binlerce kez olduğu gibi bu defa da yine sıfırlanacağını bilmeme rağmen hiçbir şey yapmadım, vaktimi çarçur ettim!

Evet, kafamda böyle bir sayaç yaratıp çalıştırmam kötü bir özelliğim olabilir. Arkadaşlık dediğin birileriyle az veya çok vakit harcamak demek, bu vakti biraz da boş yere harcıyor gibi harcamak demek. Yalnız kalmamanın, yabanileşmemenin gözde çok da büyütülmemesi gereken bir bedeli sayılabilir bu. Ama ben takılıyorum ne yazık ki! Sanki tek başıma olunca o süreyi daha iyi değerlendiriyormuşum veya değerlendirecekmişim gibi.

Tam da burada sen kaliteli insanlarla karşılaşmadığın için böyle hissediyorsun, diyenler olabilir. Belki de öyledir, fakat boşa vakit geçiriyormuşum gibi hissettirmeyecek insanlara -vardır illaki- pek rastlamıyorum. Bir de şu var: Diğer insanların da kafalarında benzer bir sayaç olduğunu düşündüğüm için onların vaktini almaya çok çekiniyorum. Bir de o insanlar gerçekten vaktini iyi değerlendiren insanlarsa ben onlarla nasıl vakit geçirebilirim ki, onların kıymetli vakitlerini nasıl çalabilirim ki?

12 Aralık 2025 Cuma

BİR KİŞİYİ O KİŞİ EDEN (T)ÖZ

İki insan arasındaki benzerlik veya fark bağlamında ne söylenirse söylensin pek bir anlam ifade etmeyebilir. En önemlisi sayılabileceklerden görece ihmal edilebilir olanlara kadar, inanç, görüş, düşünce, maddi durum, spor, yemek gibi pek çok konuda benzerlikler veya farklılıklar birtakım sonuçlara ulaşmamız için yeterli olmazlar. Bunların hepsinin üzerinde, hepsini aşan bir şey var. Nasıl anlatırım, nasıl adlandırırım bilemiyorum; ama deneyeceğim.

Bir arkadaşım var. Hemen hemen hiç kimse kötü biri olduğunu söyleyemez sanırım. Ama uzun arkadaşlığımız bana onun beni anlamaya ne kadar az yatkın olduğunu gösterdi. Acıyla hem de. Şimdi onunla aramızda onlarca benzerlik olsa, o da, ben de iyi insanlar olsak ne olur ki! Ruhumuz farklı sanki, bir kişiyi o kişi eden (t)öz farklı. Ee, tamam işte, bir farktan bahsediyorsun ve bu önemliymiş, demek ki iddia ettiğin gibi farklıklar önemsiz falan değilmiş, diye itiraz edebilirsiniz. Bir bakıma haklısınız, ama bu (t)özdeki benzerliğin bir anlamı yok ki! Daha doğrusu, burada bir benzerlik değil aynılık söz konusu olmalı; bu söz konusu değilse, durum bir farklılık olarak değil, âdeta bir zıtlık olarak görülebilir. Bu konuda bir zıtlık söz konusu olunca da diğer hususların, en azından kişilerin birbirini anlamaları açısından bir önemi kalmıyor. Kişilerin sıradan bir arkadaşlığın ötesine geçmelerine imkân verecek o uyum veya duygudaşlık ortaya çıkmıyor; dost olunamıyor.

Dostluk benim için iki insan arasında başka her türlü ilişki biçiminin üstünde ve ötesindedir. İnsan ilişkilerinde çok nadir erişilen bir düzeydir. Zor olmasına ve nadir görülmesine rağmen bir insandan ya da bir ilişkiden beklediğim şey budur benim. Doğrusu, bu aşırı bir düşünce. Mesai arkadaşlıkları, asker arkadaşlıkları, öylesine takılmalık arkadaşlıklar falan gereksiz de, zararlı da değil. Hatta böyle olması sağlıklı bir şey, iyi bir şey. Ama ben yalnız kalmama yol açmasına rağmen hep daha fazlasını hayal ettim, dostluk potansiyeli olmayan arkadaşlıkları sürdüremedim.

7 Aralık 2025 Pazar

İÇİMİ DÖKÜYORUM

Ne yapayım yani, istediğim şartlara kavuşamıyorum diye öleyim mi! Hemen her şey kötüye gidiyormuş gibi görünüyor, doğru; ama bir taraftan da hayat devam ediyor. Hayallerimin bir gün gerçekleşeceği umuduyla yaşamaya devam etmeliyim. Elimdekilerle yetinmeyi bilmeliyim. Ertelediğim hayata biraz daha kısa sürede kavuşmaya da bakmalıyım. Aslında ayarlanması çok zor bir dengeyi gözetmem gerekiyor: Gelecek güzel günlere ulaşma ihtimalimin kesin olmadığını bildiğim için ânın değerini yadsımamalıyım; fakat asıl isteğimin, beni asıl mutlu edecek şeyin ne olduğunu bildiğim için de o hayale ulaşmak için yapılması gerekenleri ihmal etmemeliyim.

Dediğim gibi, kurulması zor bir dengeyi sağlamaya çalışmalıyım, çalışıyorum da. Zaman zaman dengenin bir taraf aleyhine bozulduğunu görüp gerildiğim oluyor. Ama dengenin ciddi bir bozulma yaşamadığını söyleyebilirim. Ufak bozulmalar bile uzun sürmüyor. Son yıllarda bu benim en çok dikkat ettiğim şey. Bu dikkat, yorucu, zahmetli; neredeyse her dakikanın, her kuruşun hesabını gerekli kılıyor. Ama yapacak bir şey yok, bu duruma kendimi kendim düşürdüm, bazı şeyleri anlamam zaman aldı, bocalamalar yaşadım, git geller yaşadım, kararsızlıklar yaşadım…

Bu nedenle, benimkine benzer hayalleri olan veya olabilecek gençleri daha şanslı görüyorum. Sadece ömür sermayelerinin avantajına değil, önlerinde sayısız örneğe de sahipler. Yapmalı gereken bu işe erkenden başlamak ve kararlı biçimde sürdürmek.

Benim vadem 2030’da doluyor, 2030’un Eylül ayına kadar sürem var. Erken emeklilik gibi bir piyango vurursa falan daha erken olabilir. Ama ne olursa olsun vadem dolunca çalışmayı bırakacağım, daha fazla acı çekemem gerçekten. 2024’ün başından itibaren 80 ay olarak belirlemiştim. 23 ay geride kaldı. Aralık’ı da sayalım, etti mi 24 ay? Geriye 56 ayım kaldı. Neredeyse üçte biri geride kalmış yahu! J

Zaman zaman bu konuda bana destek olabilecek insanların destek olmayı geçtim, benden kendileri için bir şeyler beklemeleri canımı öyle yakıyor ki! Geçen ay bir arkadaş pek az da sayılmayacak bir miktar istedi. Verdim. Böyle bir hayalim olmasa karşılık bile beklemeden yapabilirdim bunu. Ama mübarek senin yaptığın benimle dalga geçmek gibi bir şey değil mi? Öyle içim acıdı ki! Ulan seninle arkadaşlığımı sürdürdüğüm her gün, benim için bir şey yapmadığın için utanman gerekirken sen elimdekilere göz dikiyorsun sanki. Aynı şekilde, yine dostum diyebileceğim diğer yakın arkadaşım da gerekirse benden borç isteyeceğini söyledi. Bu arkadaşların durumları benden iyi. Biri hesabını bilmediği için, müsrif olduğu için, diğeri de daha fazlasını kazanmak için bu durumu yaşattılar bana. Aileme gelince, onların zaten umurunda değilim sanırım.

Aslında şöyle bir düzeltme yapmam gerekiyor: Bu insanlar benim ne çektiğimi anlamıyorlar sanırım. Yıllardır neler neler anlattım. Bu mesele yüzünden ciddi sağlık sorunları yaşadım, belki ölümden döndüm. Bunu da biliyorlar; ama yok, zerre değişim olmadı. Ben bir şeyleri anlatma konusunda fena da değilimdir aslında, ama bu konuda neden anlaşılmıyorum acaba? İlginç! Belki de arkadaşlarımı doğru seçemedim ve yanlış arkadaşlığı sürdürüp gittim.

Bir insan bir şeyi anlar veya anlamaz. Bir kere bahsedersin, iki kere, üç kere bahsedersin… Daha fazla çeneni yorman senin salaklığın! Hatta özellikle kaçınacaksın o derdini anlatmaktan, gerek yok! Madem gelişigüzel, içtenlikle döktürüyorum bu yazıda, aynen devam edeyim. Şöyle bir karar alayım: Kimseye bu derdinden bahsetme oğlum PAOC (piliazalanorganikcihaz)! Kendi işini kendin gör, medet umma kimseden. Hatta, yılların hatırını boş ver, uzak dur seni anlamayan insanlardan. Bu mesele bağlamında olsun, başka şekilde olsun, kimseyle maddi konuları konuşma. On milyonluk evi, arabası olan adam, bunların hiçbirine sahip olmayan ama bir milyon nakdi olan adama hasetleniyor. Hiç anlam veremediğim bir şey! Ben maddi olarak acınacak durumdayım neredeyse, kıskanılmak falan ne alaka! Benim gibi (maaş, kıdem vb. açılardan benzer) olup da maddi durumu benden kötü olan birini görmedim desem yalan olmaz. Buna rağmen nelerle karşılaşıyorum…

İş yakınmaya gelince uzattıkça uzatıyorum yazılarımı. Kötülemek, eleştirmek daha kolay geliyor sanırım. Ama yetsin bu kadarı. Umarım, her türlü dangalaklığın, kabalık ve görgüsüzlüğün uzağında, sakin sakin yaşayabileceğim yılları görürüm.