Dün saatlerce gezdim. Yürüyüş tutkum Yalnız Gezerin Hayalleri'nden sonra cûş u hurûşa geldi :) Ah bir de dağ bayır olsa!.. Şehirde gezmek riskli. Şöyle istediğiniz gibi dalıp gidemiyorsunuz; arabaya çarpılmamak, kaldırımdan düşmemek için dikkat etmeniz gerekiyor. Pis hava ve gürültü de çekilir gibi değil. Buna rağmen kilometrelerce yürüdüm, yürüyorum. Yürüyerek düşünmek, hayal kurmak hoşuma gidiyor.
Yürümek bir fetih benim için. Adımladığım her karış toprak benim oluyor yürürken. Kimileyin bir hedef belirliyorum yakın ufukta ve var gücümle oraya ulaşmaya çalışıyorum; kimileyin de ben yürümüyorum da zemin ayaklarımın altından kayıp gidiyor ve nereye gittiğimi bilmeden yol alıyorum. Dünyada yapayalnız olduğum duygusunun tadına varıyorum. Çok değil birkaç on yıl sonra geçtiğim yerlerin neredeyse tanınmaz hâle geleceğini düşünüyorum; kaldırımların yenilendiğini, belki bir alt geçit yapıldığını, apartmanların arasında kalmış genişçe bir boşluğun yerinde yeller estiğini, yeni dikilmiş çınarların devleştiğini, kalınca akasyaların içten içe çürümeye başladığını, gördüğüm kedi ve köpeklerin hepsinin ölmüş olduğunu...
Seviyorum yürümeyi. Arzın enginliğine kıyasla cirmimin minikliğini daha iyi fark ediyorum. Saatlerce yürüdüğüm hâlde yürümediğim yollara oranla ne kadar az mesafe kat ettiğimi görmek bilgece bir bakışa yaklaştırıyor beni sanki. İnsanoğlunun tutamak bellediği hemen her şeyin eğretiliğini içten içe seziyorum yürürken.
Ben yürürken içimde çelimsiz bir korku da yürüyor, biliyor musun sevgili okurum? Böyle boş boş yürürken tanıdık birine rastlamak korkusu bu. Birkaç kez başıma geldiği için tecrübe de ettiğim bir korku. Düşünsenize; kim bilir neler düşünerek, ne hayallere gark olmuş yürürken bir münasebetsiz çıkıyor karşınıza ve "Ne yapıyorsun? Nereye gidiyorsun?" diye soruyor. (Bir yere gitmem mi gerekiyor, bir şeyler yapmam mı lazım?) Hık mık, artık ne uydurabilirsen... Uydurmak şart mı, diye sorabilirsin. Cevap vereyim: Çoğu durumda şart. Ben, "Hiiç, boş boş geziyorum." da dedim; dedim ama gülmeseler bile şaşırdılar bu cevabıma. Ne gerek var!
Yürümeyi çocukken de severdim. Daha ortaokul yıllarımda şimdiki Otogar civarından Eski Garaj'a yürümüştüm mesela. (O zaman Otogar yoktu, o zamanki Eski Garaj da şimdi yok.) O yılları hatırladım da şöyle bir soru yankılandı kafamda: Acaba beni yürüyüşe iten gizli bir saik mi vardı? Evet, vardı. Hâlâ da var: Sanırım ben hep kaybolmak için yürüyorum sevgili okurum. Bir süreliğine de olsa uzaklaşmak istiyorum dünyadan. Bunu salt düş gücümle yapamayınca da yürüyüşlerimle destek çıkıyorum ona. Ve yürüyorum...
Ben yürürken analizci kafamın değil; titreyen yüreğimin sesine kulak veriyorum. Ve onun sesini seviyorum, seviyorum, seviyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder