31 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞLIYORUZ

Merhaba Sevgili Okurum,

Bak ne düşündüm: Sana her hafta bir mektup yazacağım. Her Pazartesi. Bazen hızımı alamayıp haftada birden fazla da yazabilirim, sorun yok, değil mi? Bu mektuplar 300 kelimeden oluşsun; zamanını çok çalmasın, okurken seni bunaltmasın... Öyle uzun uzun cümleleri olan, âlimane bir şey de olmasın bu metin; vıcık vıcık duygusallıktan da beri olsun, yapaylıktan uzak olsun… Bir değeri olacaksa bunu içtenliğinden alsın, olmaz mı? Harika, dediğini duyar gibiyim; teşekkür ederim canım okurum benim.

Nasılsın bakalım, umarım iyisindir? Ne yapıyorsun, nasıl harcamaktasın ömür sermayesini? Bendeniz, hani nasıl denir, biraz moralsizim. Bir hanımla tanışmıştım, iyi anlaşıyorduk; bir anda irtibatı kesti. Anlam veremedim, sarsıldım biraz. Onun dışında, şükür, her şey yolunda. Okuyup yazıyorum, yiyip içip geziyorum, bol bol düşünüyorum. Bir insanın dünyaya bunların dışında bir şey için gelmesini oldum olası garipsemişimdir zaten. Hele çalışmak çok saçma. Nasıl da yüceltiyor zamanımız çalışmayı! Tembelliği, yavaşlığı kınım kınım kınıyor da eskiden sadece kölelerin yaptığı şu çalışma olgusunu göklere çıkarıyor. Ah, ah! Beyaz adam sadece, paranın yenmeyen bir şey olduğunu değil çalışmanın işe yaramadığını da anlayacak. İşe yaramamak bir yana felaket getireceğini de anlayacak. O yüzden mümkün olduğunca boş işlerle uğraşıyorum ben sevgili okur.

Bazen topluma karışmaya çalışıyorum. Aylak insan arıyorum biteviye. Hayda, “biteviye” de nereden çıktı, diye sormadın, değil mi? Sorabilirsin. Böyle ukalalıkları yapmasam olmuyor sanki. Ama, valla aklıma ilkin o kelime geldi, değiştirmek istemedim. Neyse, bilmiyorsan söyleyeyim; “biteviye”, durmadan demek, sürekli demek. Evet, insanların arasında onların telaşına ilgisiz, şehrin hayhuyuna kayıtsız birilerini arıyorum. Durup düşünen birilerini, gözüne sokulanı değil, gözünden ırak tutulanı görmeye çalışan birilerini… Nafile! Trafik, uğultu, gürültü, koşuşturmaca… Şov dünyası… Hep daha fazlasını yapma zorunluluğundaki sonu gelmez teşhir… Topluma karışma girişimim sonuçsuz kalıyor, tozdan kirden yanan gözlerle dönüş yolunda buluyorum kendimi. Evime dönüyorum. Evime değil, kafamın içine demeliydim aslında, bana dört duvar arasında yaşadığımı unutturan kafamın içine.

Ah, sevgili kafamın içi! Pardon; ah, sevgili okur, diyecektim. Evet, canım okurum, bu ilk mektup burada bitsin. Hoşça bak zatına, sıkılırsan, sahici bir şeyler ararsan, iç dünyana dön, istediğin gibi at koştur. Hem, orada hayal kırıklığına yer yok, değil mi? ;)

--- 

NOT:

- 300 kelimeyi geçmeyecek,

- En az haftada bir yayımlanacak,

- Konu serbest olacak,

- Görsel içerebilecek,

- Netameli konulardan uzak duracak,

- İlk hâli üzerinde zaman içinde ufak çaplı değişiklik ve düzeltmeler yapılabilir,

- 100 tane olunca/olursa, yayımlanmayacak da olsa, kitap hâline getirilebilir.

Aklıma gelen başka bir şey olursa yazacağım.

26.08.2024, Pazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder