31 Ağustos 2024 Cumartesi

YÜRÜYEN CAN SIKINTILARI

Merhaba Sevgili Okur,

Yine kavuştuk. Nasılsın bakalım? Bendeniz şükür iyiyim. Bugün yine sıkça takıldığım çay bahçesine gittim. Daha aramadan tanıdık yüzler karşıladı beni. Büyük bir kısmı kartlaşmış zamparalar, yaşı başıyla barışamamış geçkin kokoşlar, arayan ve aranan dullar, aldatıldığı için aldatma isteğiyle yananlar, boşanamamanın acısını sigara dumanıyla çıkarmaya çalışanlar, içine kapanık edepliler, gözleri fıldır fıldır arsızlar, geçerken uğrayanlar, iş çıkışı soluklanmak için konaklayanlar, birini orada beklemeyi tercih edenler, işi zaten büyük ölçüde orada “beklemekten” ibaret olanlar, evine bir iki saat daha geç gidebilmek için daha uygun bir yer bulamayanlar, emekliler, hemen her yaştan bir alay işsiz güçsüz…

Gerçekten öyle ilginç insanlar gördüm ki!.. İnan, yukarıdaki listeyi sayfalarca uzatabilirmişim gibi geliyor. Bunlardan özellikle çok ilginç bir tanesiyle ilgili notlar da almıştım. Bulabilirsem bir ara bahsederim.

Bu yürüyen can sıkıntılarını tanımam kolay olmadı. Uzun bir süre, benden pek de beklenmeyecek bir azimle devam ettim bu mekâna. Böylece, dikkatli birinin birkaç günde fark edebileceği şeyleri uzunca bir süre sonra yüzeysel de olsa sanırım ben de fark etmiş oldum.

Bu süreçte fark ettiğim şeylerden biri de en değerli sermayemiz olduğu söylenen zamanımızın pek de değerli olmadığıydı. Gözlemlediğim yüzlerce insanın tek isteği, önlerindeki “kahrolası” saatleri eritmek, günü bir şekilde doldurmak veya geçirmekti. Aynı sıkıcı saatler yarın da, öbür gün de, bir ay ya da bir yıl sonra da karşılarına acımasızca dikilecekti. Bunu bilmez değillerdi elbette, fakat önceliği o güne, o günün sıkıcı saatlerine veriyorlar, yarınsa aynı ruh hâliyle devam ediyorlardı.

Bu insanlar niye yaşıyorlardı? Nasıl bir ömür istedikleri sorulsa uzun bir ömür isteyeceklerdi üstelik. Ama neden? Hayat sıkıcı da olsa yaşanmaya değer miydi? Yıllarca aynı bunaltıyla geçirmeye çalışacakları saatlerin az veya çok olması neden önemliydi? Sıkılmak da yaşamın bir parçası mıydı? Saatlerin geçmediğinden yakındıklarında bile bir yandan da içten içe keyif mi alıyorlardı? “Ne güzel; hiçbir şey yapmadan, sadece sıkıla sıkıla geçirebileceğimiz uzun zamanlarımız var bizim” mi diyorlardı? Bir gün, başka bir günden daha az veya daha güzel mi sıkılıyorlardı?..

Ya sen, ne diyorsun bu işe sevgili okur?

28.08.2024, Çarş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder