Selam Sevgili Okur,
Nasılsın, iyi misin? Ben pek iyi
sayılmam doğrusu. Korkunç bir rüya gördüm, biliyor musun? Hani benim kurmaca
karakterim Muzaffer Tülgeyik vardı ya, o
girdi düşüme. Sayısız dişleri, upuzun kanatlarıyla bir ejderha dikildi karşıma önce.
Ne yapacağımı bilemedim. Tam çığlık atmak üzereyken Tülgeyik’in tanıdık sesini
duydum. Ejderhanın sırtından bana doğru haykırdı. Dedi ki, “Ulan yazar
bozuntusu, yeni bir seriye başladın, hep o seri için yazıyorsun. Unuttun beni,
beni de yaz. Vallahi bırakmam peşini, kâbusun olurum. Demedi deme.”
Nutkum tutuldu. Haklıydı benim sevgili
kurmaca karakterim. Ne zamandır tek kelime etmiyordum ondan. İşte bu nedenle
sevgili okur, Tülgeyik’ten bahsedeceğim bu yazımda. Şimdiden keyif almanı
dilerim.
Muzaffer Tülgeyik sekiz on gündür
tatlı bir baş dönmesi yaşıyordu. Hani, Necati Cumalı bir oyununda “Mutluluk pek
az kişinin eriştiği bir baş dönmesidir.” diyor ya, işte öyle bir şey. Bir kez
daha anlamıştı Tülgeyik. Dünya aynı dünyaydı, bin yıl önce de, şimdi de. Onu
nasıl gördüğümüz esriklik düzeyimize bağlıydı ancak. Ve aşktı esrikliğin en
bitimsiz kaynağı, yalnız oydu yaşamı çekilir kılmakla kalmayıp istenilir de
kılan. Tülgeyik muhtemel aşkının yarattığı canlılıktan hoşnuttu. Aynı dili
konuşmak, anlaşıldığını düşünmek hoşuna gitmişti. Kendini var eden yazarın bu
değişimi görmemiş olmasına içerliyordu. “Aşkın kapısına geldim, bizim yazarın
haberi yok bundan. Şunun bir rüyasına gireyim de yine benden bahsetsin.”
Başarılı oldu Tülgeyik; yazar
kısaca da olsa ondan söz etti uzun bir aradan sonra.
11.10.2024, Cuma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder