Merhaba Sevgili Okur,
Nasılsın, iyi misin? Umarım
iyisindir. Bugün sana son zamanlarda dilime dolanan bir kelimeden, hayhuydan
bahsedeceğim. Hiç duydun mu bu sözcüğü, kullanıyor musun? Doğrusu, pek de sık
karşılaştığımız bir sözcük değil hayhuy. Ama neden bilmem, bir yazımda
kullandığımdan beri peşimi bırakmadı, daha doğrusu zihnimi. Özellikle iş güç
koştururken veya yorgun argın eve geldiğim akşam vakitleri geliyor aklıma.
Sanki “Bütün gün çalıştın da ne oldu,” diye soruyor, “ne kaldı geriye?”
TDK “Boş ve sonuçsuz iş veya çaba”
diye tanımlıyor hayhuyu. Kubbealtı da gürültü patırtı anlamından sonra şu
tanımı yapıyor: “İnsanın vaktinin boşa geçmesine sebep olan çeşitli meşgale”. Ben belki de basit şamata veya boş iş anlamlarının ötesini zorluyorum, sözcüğün
anlamına bende çağrıştırdığı öznel birtakım duyguları katıyorum.
Hani bazı işler, uğraşlar olur ya;
sonunda bir kazanım söz konusu olmaz, hatta sonucunun ne olacağı önemsenmemiştir,
keyifli bir süreç olarak yaşanmıştır o işe harcanan zaman… Benim hayhuyumda
böyle bir nitelik de yok. Süreç bütünüyle boş ve biraz da rahatsız edici. Her
gün böyle vakitler geçirdiğimizi düşünelim… Yıllar sonra bu tekil hayhuyların
birleşip insanın ömrünü âdeta bir hayhuydan ibaret hâle getirdiğini… Uzaklardan
hüsran göz kırpıyor, değil mi?
Sanırım hayhuy hüsranın yıkımını
azaltmak için bulduğumuz bir oyun. Hüsran, umulana kavuşamamanın yoğun acısı;
hayhuy, hüsrana uğrama korkusunun bizi düşünmekten, ummaktan alıkoyan,
boşunalığı kaçınılmaz oyalanma. Belki de hayhuyu en çok da hüsranla olan bu
yakınlığı sebebiyle seviyorum, kim bilir?
16/20.10.2024, Çarş./Pazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder