22 Ekim 2024 Salı

NASIL YAZMALIYIM?

Eskiden şiir olsun, öykü veya deneme olsun bir şeyler yazmak demek, süslü püslü cümleler kurmaya çalışmak demekti benim için. Edebiyatın bundan ibaret olmadığını biraz geç de olsa anladım. Tabii, üzerinden yıllar geçmesine rağmen eski alışkanlıkları ya da kalıplaşmış hazır fikirleri terk etmek öyle kolay olmuyor. Yazılarımda hâlâ gelgitler yaşıyorum; kaçınmaya çalışsam da “edebî” cümleler kuruyor, içeriği ilginçliğe ve çarpıcılığa kurban etme tehlikeleri atlatıyorum.

Artık daha rahatım bu konuda. Uzun ve girift cümleler kurmaktan büyük ölçüde sakınabiliyorum. Fakat zorlandığım başka bir iki husus var. Bunlardan biri eski kelime merakım. Gerçi bu konuda elimden geleni yapıyorum, ama o kelimeleri kullanmak bana sadece doğal gelmiyor, biraz kaçınılmaz da geliyor; birtakım ince ayrımları verememekten korkuyorum. Yine de dikkat edeceğim bu konuya.

Fark ettiğim ve yapmamam gereken başka bir husus da şu. Üzerinde bir şeyler karalamaya çalıştığım farklı farklı pek çok konuyu bir şekilde duygusallaştırmak, acıklı bir havaya bürümek. Bir yazı, dokunaklı olabilir elbette, fakat her konu da öyle anlatılmaz ki! Bunu da bırakmam gerek.

Evet, sevgili okur, bugün de yazma tarzım üzerine, yazarken düştüğüm bir iki tuzak üzerine bir şeyler söylemek istedim; çünkü sadece herhangi bir konuda yazmayı değil, yazma süreci ve yazı üzerine düşünüp bir şeyler çiziktirmeyi de seviyorum. Umarım, laf kalabalığı yapmadığım, lafı eveleyip gevelemediğim, açık ve duru yazılarımla da karşında olabilirim. Hoşça bak zatına!

21.10.2024, Pt.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder