Hilmi Bey her gün bir iki saat de olsa düşünürdü. Kendini en sadık hissettiği konuydu bu; düşünmeyi hiç bırakmamıştı. Bir kahve düşkünü nasıl her gün kahve içerse Hilmi Bey de hemen her gün düşünürdü. Düşünmeyi seviyordu. Doğrusu ne düşündüğünün önemi yoktu, düşünmenin kendisi muazzam bir şeydi onun için. Bekâr olduğunu bilen arkadaşları bazen günü nasıl geçirdiğini, sıkılıp sıkılmadığını sorarlardı. “Ben,” derdi, “her gün iki üç saat düşünürüm. Olur da yoğunluktan falan düşünemezsem sonraki gün eksiğimi kapatmaya çalışır, iki üç saat fazladan düşünürüm.”
İnsan her şeyi yapamaz ama her
şeyi düşünebilir, hayal edebilir, kurabilir. Hilmi Bey düşünmenin zevkini çok
erken yaşlarda tatmıştı; zaman içinde paralel bir evren oluşturdu kafasında.
Atay ve Tanpınar’ın bazı karakterleri gibi hayatı kafasının içinde yaşıyordu. Ona
göre, ulu Tanrı’nın insanoğluna en büyük vergisiydi düşünebilmek. Sık sık “Bizi
düşünmek kurtarabilir ancak,” derdi, “soğuk ve kirli gerçek hayattan bir şey
çıkmaz, düşünmenin taptaze iklimine geçmeliyiz, kendimizi yetiştirmeli, düşüne
düşüne olgunlaşmalıyız.”
Bu kadarla kalsa hiçbir sorun
yoktu. Bir gün abarttı, diline bir meditasyon lafı dolandı. Meditasyon aşağı,
meditasyon yukarı… Yıllardır düşünüyordu, ne kendine ne de başkalarına zarar
vermeden*, yeni bir tarz denemeden, hep yaptığı gibi… Bu meditasyon da nereden
çıkmıştı? Düşünmeyi törensel kılmanın ne anlamı vardı?
Evinin kuzey cephesindeki küçük
bir odayı meditasyon odası yaptı. Sanki bir rahatsız eden çıkacakmış gibi kapıya
“DİKKAT! DÜŞÜNÜYORUM.” yazdırdı. Önceden hiç sevmediği gotik tarza meyletti;
karanlık, soğuk ve gizemli bir hava yaratmaya çalıştı. Odanın her yanına çeşit
çeşit şamdanlar, mumluklar, tütsülükler koydu. İrice bir dalı dip köşeye
yerleştirdi. Dalın bir ucuna bir baykuş tahniti tutturdu, diğer ucuna bir kara
cübbe astı…
Bir gün, ne yazık ki meditasyon
döneminin daha başlarında, yaşadığı sokaktan dumanlar yükseldi. İtfaiyenin acı çığlığını
ambulansınki takip etti. Çok geçmeden, tarihin ilk olmasa da nadide meditasyon
şehitlerinden birinin kömürleşmiş cesedini kimseye göstermemeye çalışarak
sedyeye aldılar.
---
* Daha önce de yazdığım gibi
çifte olumsuzluğu kusur saymıyorum hâlâ.
17.01.2025, Cuma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder