12 Nisan 2025 Cumartesi

İZZET HOCA’NIN ÖĞRETTİĞİ

“Şu çirkin suratları görmeyecek olmamın vereceği mutluluk hiçbir şeyle değişilmez,” dedi. Sınıfın tek efendi öğrencisi Emre’nin bu cümleye biraz üzüldüğünü düşünüp “Sen hariç oğlum Emre, sen uslu bir çocuk oldun hep.” Devam etti. “Çok param olsa, zengin olsam ne yapardım? Şaka bir yana, sizlerden ayrılacağım için üzülürdüm. Yıllardır bu işi yapıyorum. Öğrencilerim olmadan nasıl yaşarım ben? Sanırım çok param da olsa öğretmenliğe devam ederdim çocuklar.”

Emre, söylenenlerin doğru olmadığını biliyordu. İzzet Hoca’nın bu yel ve ergenlik kokulu sınıflardan nefret ettiğini, gürültü patırtıya hiç gelemediğini çoktan fark etmişti. Zavallı adam bu mesleği yapacak son kişilerden biri olmasına rağmen bir kurtuluş yolu bulamamış, göz göre göre sadece yaşamını heba etmemiş, sağlığını da bozmuştu.

Emre, öğretmen olamayacak kadar zeki, duyarlı ve yumuşak olan bu adamın anlattıklarından çok şey öğrenmişti. Onun derslerinde hiç sıkılmamış, yeri geldiğinde edebiyatı, tarihi, felsefeyi harmanlayan, arada ilginç geometri soruları soran, bazen dersi İngilizce anlatmaya kalkan bu saf adama hem hayranlık duymuş hem de biraz acımıştı.

Emre’nin öğrendiği en önemli şeyse yeterince cesur olamamanın mazereti olarak ileri sürülen şeylerin birer bahaneden başka bir şey olmadığıydı. Gerçi, Emre bu bilgiyi İzzet Hoca’nın anlattıklarından çıkarmadı; ama o zavallı adam olmasaydı, onu tanıyıp gözlemlemiş olmanın bahşettiği bu çok değerli deneyimden, her zaman hatırlayıp yaşamı boyunca bir düstur hâline getireceği bu bilgiden de mahrum kalacaktı.

12.04.2025, Ct.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder