İlk 50 yazıdan sonra ne yazmışım, nasıl yazmışım, genel bir değerlendirme yapayım diyordum; 55. yazıya gelmişiz… Epeydir boş yaşıyorum. Hazırlandığım bir sınav yok, gelmek istediğim bir makam mevki, gezip görmek istediğim bir yer yok. Yaşam biçimimde, kılık kıyafet tarzımda bir yenilik düşünmüyorum. FÖ gibi bir hedefi saymazsak ulaşmak istediğim bir hedefim falan da mevcut değil.
Dünüm önceki gün
gibi, bugünüm dün gibi geçiyor. Aynı şekilde, yarınım da bugün gibi geçeceğe
benziyor. Yaşadığım günlerden bazılarını çekip alsalar geçmişimden, hiçbir şey
eksilmeyecek sanki. Çalıştığım günlerin akışı, tatil günlerinin gidişatı hemen
hemen hep aynı. Hayat bu mu acaba? Diğer insanlar da benzer şekillerde mi yaşıyorlar?
Bir düşünelim bakalım.
Düşündüm, cevap
veriyorum: Evet, insanların çok büyük bir kısmı aynı şekilde yaşıyor. Yani insan
hayatı zaten böyle bir şey. Zırt pırt meslek, yaşanan şehir, hayat felsefesi değiştirilmiyor.
Değişikliklerin büyük bir kısmı da zorunluluktan kaynaklanıyor olmalı. Böyle
zorunlu değişiklikleri de saymazsak, kim “Hep aynı gidiyor hayatım, bir şeyleri
değiştireyim,” diye harekete geçiyor ki? Lise, üniversite, evlilik, çoluk
çocuk, emeklilik, ölüm…
“Hiçbir şey için
geç değildir,” diye yaygın bir söz var. Bu söz, ancak bu söze kulak vererek harekete
geçip başarılı olanlar için bir anlam ifade ediyor olmalı, yoksa saçma. Hemen her
şeyin bir zamanı var. İnsan ömrü pek çok şey için oldukça uzun gibi görünüyor,
ama bazı şeyler için ömrün uzunluğuna güvenmek aldanmanın daniskası, kendi
kendimizi kandırmanın hazin bir örneği. Belki de, bizi hemen bugün harekete
geçirmeyecek hiçbir hayalimiz veya hedefimiz ciddiye alınmamalı. Bir yıl sonra
da, on yıl sonra da gerçekleştirmeye başlayabileceğimiz bir hedef önemsizdir,
hedef bile değildir.
Günlerinin nasıl
geçip gittiğini kafaya takmayan insan, bundan pişmanlık duymuyorsa sorun yok. Bir
de geçen her gününün muhasebesiyle kendini yıpratıp durduğu hâlde yerinde
sayanlar var. Bu garibanları bir güzel döveceksin. Neden mi? Kendilerini,
niteliklerini tanımadıkları veya yanlış tanıdıkları için. Gerçi bunların bir
kısmı kendilerini tanıma işinde başarısız değiller; fakat onlar da harekete geçmemekten
hoşlanıyorlar, kader kurbanı olmak, ezilmek, horlanmak âdeta hoşlarına gidiyor.
Bu mazoları ne yapacağız? Dövsek, zaten dövülmek istiyorlar… Bunlara verilecek
en güzel karşılık yok saymak.
***
Yazının başlığına (İlk hâli KİTAPLAR, YAZARLAR, GÜNLÜKLER…) bakılırsa başka şeylerden (de) bahsedecektim. Nasıl olduysa bu konuya dalmışım. Daha fazla uzatmamak için okuduğum kitaplardan, günlüklerden ve günlük tutmaktan (Tomris Uyar ve günlüklerinden) bir sonraki yazıda söz açayım inşallah.
19.04.2025, Ct.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder