
“Karakter” diyor Sennet, “kendimizde
değerli bulduğumuz ve başkalarının değer vermesini beklediğimiz kişisel
özelliklerimizdir.” Sonra, “[s]abırsız, mevcut ana odaklanan bir toplumda,
hangi özelliğimizin kalıcı değer taşıdığına nasıl karar verebiliriz? Kısa
vadeye kilitlenmiş bir ekonomide nasıl uzun vadeli hedeflere sahip olabiliriz?
Her an parçalanan veya sürekli olarak yeniden şekillendirilen kurumlarda, karşılıklı
sadakat ve bağlılık nasıl sürdürülebilir?” (s. 11) diye soruyor. Bunlara benzer
soruları sıkça yineler Sennett: Zaman içinde oradan oraya, bir işten diğerine
sürüklenen yaşantılardan beslenen yeni ekonomik düzende, “[h]ep kısa vadede
yaşayan bir toplumda uzun vadeli hedefler nasıl güdülebilir? Kısa epizotlardan
ve fragmanlardan oluşan bir toplumda, kişi nasıl bir kimlik anlatısı ve
yaşamöyküsü geliştirebilir?” (s. 26)
Hemen söyleyeyim, yazar bu önemli
soruları havada bırakmıyor. Önce, mevcut ekonomik düzenin karakterimizi,
“özellikle de karakterin insanları birbirine bağlayan ve her birini
sürdürülebilir bir benlik duygusuyla donatan özelliklerini” (s. 27)
aşındırdığını somut örneklerle gözler önüne seriyor; sonra, bu soruları cevaplandırmaya
çalışıyor ve kitabın sonlarında kesinlikle yabana atılamayacak öneriler
sunuyor.
---
Yazarın “Rutin” bölümünde Diderot’nun
ve Adam Smith’in rutine bakışlarını karşılaştırdığı sayfaları da ilgiyle
okudum. “Diderot işteki rutinin, […] gerekli bir öğretici olduğuna, Smith ise
rutinin insan aklını öldürdüğüne inanıyor[muş].” (s. 34.) Bu karşılaştırmada
Sennett’nin, hayranlık duyduğu Smith’in tarafını tuttuğunu söyleyebiliriz. Bu
bölümde Fordizm’in yaşamımıza girişine de yer veren yazar, Anthony Giddens’a da
laf sokmadan edememiş J.
Eserin, Davos toplantılarıyla, bu
toplantıya katılanlarla ilgili 65-69. sayfaları müthiş ironik. Şu özeleştiri de
sayılabilecek satırlar da sanırım alıntılanmaya değer:
“Benim kendi kuşağım, 1968’de,
devrimin eli kulağında olduğunu sandığımız günlerde bizi büyüleyen o umutları
ileride terk etmek zorunda kaldı; çoğumuz, istemesek de, merkezin solundaki,
süslü sözlerin iş yapmaktan daha geçerli olduğu, o sisli bölgeye sığındık. [s.
66]”
İnsanın, iyi .ok yediniz, şimdi
de karakterimiz aşınıyor diye ağıt yakın! diyesi geliyor. Neyse… Devam edelim:
“[…] Bu insanları sırf hain
olarak [s. 66] görmek ölümcül bir hata olur. Benim gibiler, yaşamı mevcut
gerçekliğe karşı pasif bir şüphecilik duyarak sürdürme konusunda uzman hale
gelmişken, Davos’taki saray enerjiyle dolup taşıyor. [s. 67]”
Burada da şunlar geliyor dilime:
Pasif şüpheciliğinize devam edin Sennett Amca, bal gibi de parayı seçtiniz,
kimi kandırıyorsunuz? Neyse, Sennett’yi pek tanımadığım için bu lafları etmemiş
olalım.
---
Karakter Aşınması, günümüz ekonomisinde hatta bütünüyle yaşama
biçiminde anlamları büyük ölçüde değişen başarı ve başarısızlıkla ilgili olarak
da bir şeyler söylüyor. Nedir başarı, maddi kazanç elde etmek mi? Ya
başarısızlık?.. Maddi kayıplarımız mı? Asıl başarısızlık “[h]ayatı anlamlı
kılmayı başaramamak, kendinde değerli bir şey görememek, salt varolmanın
ötesinde gerçekten yaşamayı başaramamak” (s. 136) olmalı. Bu türden
başarısızlık duygusunu parayla dindirmek mümkün mü?
Sennett, ilerleyen sayfalarda, bir
psikoloğun tanıklığından da güç alarak başarı ve başarısızlık arasındaki tezat
gibi bağımlılık-bağımsızlık şeklindeki tezadın da gerçekleri çarpıttığını
söylüyor: “Psikolog John Bowly, “Kendi ayakları üzerinde durabilen insan, hiç
de kültürel ilişkilerde varsayıldığı kadar bağımsız değildir” diyor;
yetişkinlik döneminde, “sağlıklı biçimde kendi ayakları üzerinde du- [s. 161]
rabilen bir kişi, koşullar gerektirdiğinde diğerlerinden yardım ister ve kime
güveneceğini bilir.” Yakın ilişkilerde, birisine bağımlı olmaktan korkmamız, o kişiye
güvenmediğimizi ve savunma güdümüzün baskın çıktığını gösterir. [s. 162]”
“İnsanlar muhtaç olmaktan dolayı utanç duymaya başlayınca, diğerlerine karşı
iyice şüpheci ve güvensiz olurlar. [s. 164]”
Yazar eserinin son sayfalarında
yeni kapitalizmle yüzleşmek için karakter konusunu ele almak gerektiğini
vurgulayarak kendi önerisini sunar:
“Ailemin acılarla dolu muhalif geçmişinden çok şey öğrendim; değişim, kitlesel ayaklanmalarda değil, ihtiyaçlarını birbiriyle paylaşan insanların arasında, toprakta yeşerir. Bu ihtiyaçlar ne tür bir politik programa hayat verir, bilemiyorum. Ama, insanları birbirleri için kaygılanmaz hale getiren bir rejimin, meşruiyetini uzun süre koruyamayacağından eminim. [s. 171]”
Özetle, Karakter Aşınması'ndan çok şey öğrendim. Sennett'yi, yukarıdaki kaba sözlerime rağmen, kaygılarında da temennilerinde de samimi buluyorum. Eseri, yer yer bir kurmaca tadı alarak keyifle okudum, siz de bir göz atın bence.
Kasım 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder