https://www.youtube.com/watch?v=NRXCxJGQ4KY&ab_channel=TED
adresindeki pek heyecanlı yazardan bu kitap sayesinde haberdar oldum. Bu arada
eski kocası bizim meşhur filozofumuz Slavoj Žižek imiş J. Magazine başka bir zaman
gireriz, size Žižek’ten de şu güzel videoyu https://www.youtube.com/watch?v=luTPBas7GDk&ab_channel=%C3%87eviriKonu%C5%9Fmalar
sunup esere geçeyim.
Arka kapaktaki şu satırlar kitabı
güzelce tanıtıyor:
“Günümüzde birçok konuda bizi
bunaltacak kadar fazla seçenekle karşı karşıyayız. Marketteki peynir veya
deterjan reyonlarından ev eşyalarına ve telefon servislerine kadar tüm tüketim
ürünlerinde bizi zorlu seçimler bekliyor. Evet, tükettiğimiz ürünleri seçmekte
—belli sınırlar çerçevesinde— özgürüz. Peki ya daha hayati meselelerde? Mesela
parçası olduğumuz sistemi seçme şansımız var mı?
Seçme İkilemi'nde Renata Salecl her şeyden önce kapitalist düzenin
sunduğu içi boş seçeneklerle bireyleri nasıl hayatlarını istedikleri gibi
şekillendirebilecekleri yanılsamasına sevk ettiğini gözler önüne seriyor. Ona
göre modern kapitalist toplumda yaşam tercihleriyle tüketici tercihlerine aynı
muamele yapılıyor: "Doğru duvar kâğıdını ya da saç kremini bulmaya çalışır
gibi 'doğru' hayatı bulmaya çalışıyoruz." Dahası, dört bir yandan gelen
"Kendin ol!" buyruklarının baskısı altında sürekli kendimizi
"keşfetmeye" ve "geliştirmeye" çabalıyor, tüm enerjimizi
kendimize harcadığımızdan toplumsal değişim için gereken perspektifi kaybediyoruz.
Yaşadığımız daimi kaygı ve tatminsizlik de cabası.
Kitapta ayrıca gündelik hayatta
—örneğin aşk ilişkilerinde veya çocuk sahibi olup olmama konusunda— karşımıza
çıkan zor seçimlerde devreye giren rasyonel ve irrasyonel mekanizmalar da
irdeleniyor. Yalın anlatımı, keskin gözlemleri ve isabetli tespitleriyle
Salecl, seçme konusu üzerinden insan psikolojisinin çetrefil labirentlerine
ışık tutuyor.”
Şimdi de altını çizdiğim
yerlerden birkaç alıntı yapayım dedim; ama o kadar çok yeri çizmişim ki bir “seçim
zorbalığı”yla karşı karşıya kaldım J.
Yine de birkaç tane yapayım:
“Postmodern profesyoneller
yaşamın kendisini işlenecek, gözden geçirilecek, geliştirilecek bir tür sanat
eseri veya proje olarak görüyor ve başarı, bu eserin olabildiğince eksiksiz bir
ifadesinden oluşuyor. Dolayısıyla seçme fikri radikalleşmiş durumda; artık
yaşamdaki her şey, toplumun öne çıkardığı mutluluk ve kendini gerçekleştirme
idealine yaklaşmak amacıyla dikkatle verilmesi gereken kararlardan ibaret gibi
görülüyor.” Sf. 25.
“Kapitalizm köleyi özgürlüğüne
kavuşturur ve tüketici haline getirir, ama sınırsız tüketimin ucunda
tüketicinin kendi kendini tüketmesi vardır.” Sf. 59.
Seçimlerimizin irrasyonelliğini
sürekli vurgulayan yazar, aşk seçimlerinin de rasyonellikle pek ilgisi
olmadığını ise şöyle dile getiriyor:
“Çoğu zaman içimizde farkında
olmadığımız bir şeye hitap eden davranışlara, görünüşlere ve acayipliklere âşık
oluruz. Aşk, rasyonel niyetlerimizi altüst edebilen bilinçdışı seçimlerimize
fazlasıyla bağlıdır.” Sf. 71.
Yazarın konudan biraz uzaklaştığı
şu cümle de hoşuma gitti. Kendimizi sevmemizi salık veren kişisel gelişim kitaplarını
epey hırpaladıktan sonra şunları yazıyor Salecl:
“Asıl sorun, hâlâ başkaları
tarafından sevilmeyi umuyor olsak da, kendini sevmeyi bu kadar öne çıkaran bir
kültür içinde başka birini sevmenin gittikçe güçleşmesidir belki de.” Sf. 65.
Bu okunası eserin son paragrafı
yazımızın da son paragrafı olsun:
“Meşhur John Lennon şarkısının sözleriyle: “Sen başka planlar yaparken / başına gelen şeydir hayat.” Aynısı seçim için de geçerlidir: Seçimler hakkında düşünmek ile seçim yapmak farklı meselelerdir. Ama seçim zorbalığını kabul mü yoksa ret mi edeceğimizi seçebiliriz — ilk adımımız da sunulan şeyin aslında ne olduğunu anlamak olabilir.” Sf. 126.
27.11.2020

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder