(Türkali, Vedat; Komünist, Ayrıntı Yayınları, Ayrıntı Yayınları'nda Birinci Basım: İstanbul, Eylül 2015.)
Bu küçük anı kitabı Vedat Türkali'nin (Asıl adı Abdulkadir Pirhasan, 1919-2016) doğumundan 1951 tevkifatına kadarki yaşamını, daha çok komünistliği ekseninde, anlatıyor. Özellikle, TKP'nin (Türkiye Komünist Partisi) desantralizasyon kararından sonra yaşananlara yer veriyor.
Türkali ailesinden bahsederek giriş yapıyor anılarına. Ailesi -yazarın tabiriyle- "yobaz denecek ölçüde" Müslüman'dır. Kendisinin de ilk ve ortaokul yıllarında okulda Kemalist, evde Müslüman bir görünüşü vardır. Lisede gözü açılmaya başlar. Lisede arkadaş olduğu "Komünist Mehmet"in de katkısı vardır bunda.
Türkali 1937'de İstanbul'a gelir. İstanbul Üniversitesi Türkoloji bölümünde askerî öğrenci olarak okumaya başlar.* Müstakbel eşi Merih Hanım'la tanışır. Siyasi faaliyetlere katılır. Dönemin komünist çevrelerinde kendi yolunu çizmeye çalışır. Bunu yaptığı sayfalarda pek çok isim ve olay sıralar Türkali. Kitabın büyük bir bölümünü oluşturan bu sayfalar bir isimler dizinine dönüşür. Yazarın bu tutumu, yazdıklarını bir belge gibi değerlendirmek isteyenlere yararlı olabilir fakat bunun okuma zevkini azalttığı da söylenebilir.
Komünist'in, bence önemli bir tarafı da Türkali'nin eserin son on sayfasındaki değerlendirmeleridir. Yazar bu sayfalarda temelde şu soruyu ele alır: "Tüm insanlığın umut kaynağı bir düzen içinde olduğuna inanılan Sovyetler Birliği'nin çöküşü nasıl değerlendirilmelidir; hangi temel etkenlerin yıkıcılığından söz edilebilir? [s. 84]"
Türkali yaygın kanaatin aksine Sovyetlerin çöküşünün Marksizm'in çöküşü olarak görülemeyeceğini vurgular. Hatta iyi incelenirse olup bitenlerin öğretinin güçlü niteliğini ortaya çıkaracağını söyler. Yazar, Sovyet deneyiminin emekçilerin pek çok insanca hakka sahip olmasındaki etkisine de dikkat çeker. Leninizm'i öne çıkarırken Stalinizm'e ağır eleştiriler yöneltir. Türkali, devam eden satırlarda sözü günümüz dünyasına getirir:
"Dünya dolar saltanatının başkenti Amerika'da, bilgisayar programları düzenler gibi, dünyayı elinde tutma yolu olarak cinsellikten dinselliğe her türden en yüksek düzeyde saptırıcı öğretiler, kof ama çekici düşünce-sanat-edebiyat akımları üretiliyor bugün. Tüm medya olanaklarıyla kozmopolit bir evrensellik içinde yeryüzüne sürülen bu ağılı kültürün de bayıltıcı etkisiyle sınıflar arası savaş uyutulmaya çalışılıyor, kişiler, kurumlar satın alınıyor, ulusal kurtuluş kavgası yürüten ülkelerdeki kimi sınıflar, katmanlarla çıkar bağları güçlendiriliyor; bir terslik çıktı mı da, ortalık hiç acımaksızın gizli, açık kana bulanıyor. [...] Emperyalizmin tüm dünyada uyguladığı yöntemdir bu. [s. 93]"
Fakat bu ağır tablo yazarın iyimser ve umutlu olmasına engel değildir. Ona göre de "Kapitalist, kendisinin asılacağı ipi satan adamdır." Ve, insanlığın sonuna gelmediysek, bir "dünya devrimi" sürecinde yaşadığımız söylenebilir. (s. 94)
___________________________
* Türkali'nin birkaç yerde adını andığı Yusuf Atılgan da aynı bölümde askeri öğrenci olarak okumuştur. Türkali, "Birlikte Parti'ye girdiğimiz, çok sevdiğim, kendime çok yakın bulduğum arkadaşımdı" dediği Yusuf Atılgan'ın Parti'deki performansından pek memnun olmasa da dürüstlüğünü takdir eder. (s. 70-71)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder