25 Mart 2021 Perşembe

YAKICI SIR (STEFAN ZWEIG)

(Zweig, Stefan, Yakıcı Sır, Almanca aslından çeviren: İlknur İgan, İş Bankası Kültür Yayınları, 12. basım, Ocak 2020, İstanbul, s. 88.)

Zweig'tan harika bir novella daha... Zweig, Mürebbiye'sinden de tahmin ettiğim üzere, çocukları anlatmasını da iyi biliyor doğrusu. Bu novellada on iki yaşında ve oldukça uslu görünen bir oğlanın (Edgar) dünyasına giriyoruz. Annesiyle kısa bir tatil için Alplerde bir otele yerleşen çocuk, otelde annesi ve çapkın bir baron arasındaki yakınlaşmaya tanık olur. Yetişkinlerin niyetini anlamasa da gizli bir şeylerin döndüğünü fark eder ve meraklanır. Bu merak çapkınla yakınlaşmasında içi pek de rahat olmayan annenin ihanetini engelleyecek ve çocuk yaşananları babasına anlatmayarak kendisini olgunlaştıran, çocukluktan artık yetişkinliğe adım atmasını sağlayan yakıcı bir sırra sahip olarak hayatına devam edecektir. 

Öyküde Edgar'ın masum bir çocukken birkaç gün içinde oldukça soğukkanlı hareket edebilen bir yetişkine benzemesi garipsenebilir belki. Ama bu durum bana hiç de olağanüstü gelmedi, çünkü yazar bu benzeyişi inandırıcı kılacak birtakım olayları es geçmiyor. Zweig, yer yer yaptığı psikolojik tahlillerle metni bir olaylar zinciri olmaktan kurtarıyor, bu tahlilleri uzatmayıp olay örgüsünde yarattığı gerilimle de keyif ve heyecanla okunan bir eser ortaya koyuyor; öyle ki ara vermeden kitabı okuyup bitirebiliyorsunuz.

Yaşamda, karşılığını neredeyse birebir gördüğüm şu güpgüzel satırları tadımlık alıyorum:

"Yalnızca başlangıçtaki vesileye bakmakla yetinirseniz bir sevginin gücünü yanlış değerlendirirsiniz, aslında daha öncesindeki gerilime, ruhun büyük sarsıntılarına zemin hazırlayan, yalnızlığın ve düş kırıklıklarının yarattığı o bomboş karanlığa bakmak gerekir. Yaşanmamış duygular burada birikerek aşırı ağırlaşır ve değeceğine inanılan ilk kişiyle karşılaşıldığında alabildiğine boşalır. [s. 14]"

"Bir kadının, asla sevmediği bir kocaya sadık kaldığı için pişman olmaya başladığı ve artık solmaya başlayan güzelliğinin, anaçlıkla dişilik arasında tercih yapmak için son bir şans daha tanıdığı yaşlardaydı. Çizgisi çoktan belirlenmiş olduğu düşünülen hayat, bu yaşlarda bir kez daha sorgulanır, isteğin büyülü ibresi son bir kez daha erotik bir macerayla tümden vazgeçiş arasında gider gelir. Kadın bu noktada, ya kendi kaderini ya da çocuklarının kaderini yaşamak, anne ya da kadın olmayı seçmek gibi riskli bir karar vermek durumundadır. [s. 19]"

"Hiçbir şey zekâyı tutkulu bir kuşku kadar bileyemez. Hiçbir şey olgunlaşmamış bir zihnin bütün olanaklarını karanlıkta kaybolan bir iz kadar harekete geçiremez. Bazen çocukları bizim gerçek addettiğimiz dünyadan ayıran sadece incecik bir perdedir ve rastlantısal bir rüzgârla açılıverir. [s. 36]"

"Edgar şimdi karşısında savunmasız kalmış olan ikisine, çocuklara özgü, neredeyse hayvanca denebilecek bir acımasızlıkla eziyet ediyordu. [s. 45]"

"[...] ama nefret insanın çabuk öğrenmesini sağlıyordu. [s. 45]"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder