6 Nisan 2021 Salı

CLARISSA (STEFAN ZWEIG)

(Zweig, Stefan, Clarissa, Almanca aslından çeviren: Gülperi Sert, İş Bankası Kültür Yayınları, 14. basım, Ocak 2020, İstanbul, s. 177.)

Clarissa, "Knut Beck'in Stefan Zweig'ın Terekesinden Hazırladığı Bir Roman Taslağı"ymış. Zweig bu esere hayatının son dönemlerinde başlamış. Taslak 1981'de gün ışığına çıkarılmış ve yayıncısı tarafından tamamlanmış. Eserde genç bir kadının (Clarissa) gözünden özellikle I. Dünya Savaşı yılları anlatılır. Avusturyalı bir subayın kızı olan Clarissa manastır okuluna gitmiş, sonrasında ünlü bir sinir hastalıkları uzmanının yanında çalışmaya başlamıştır. Bu sırada, Luzern'deki bir kongrede barışsever Fransız öğretmen Léonard'la tanışır. İkili birbirlerine âşık olur, fakat savaş patlak verince ayrılmak zorunda kalır. Üstelik Clarissa hamiledir ve bebeği doğurup doğurmamak gibi önemli bir seçimle karşı karşıyadır. Seçimini yanında çalıştığı uzmanın da telkiniyle doğurmaktan yana kullanır ve bir oğlu olur. Fakat öncesinde, utancını özellikle babasından saklamak için askerî hemşirelik yaparken tanıdığı zayıf karakterli bir askerle evlenir. Léonard'la iletişim kurmayı dener, ona mektup yazar fakat ulaşamaz. (Aslında Léonard da ona mektup yazmıştır; bu mektuplar babasının evine gidecek, Clarissa'nın eline daha sonra geçecektir.) Sonrasında, baştaki karar(lılığın)a rağmen Clarissa kocasıyla birlikte olur ve Léonard'a ihanet ettiğini düşünür. "Artık çok geçti, bu yalanı yaşamaya devam etmesi gerekiyordu, çocuğu bir başkasının oğlu olduğuna inanmalıydı. [s. 176]" "Sahip olduğu tek şey yalnızca çocuğuydu. [s. 177]"

Taslak ne yazık ki okura açık bir son vermiyor, fakat yarım kalmışlığı da pek belli değil bence. Yayıncı kendisinden neler ekledi, çıkardığı kısımlar oldu mu, bilmiyoruz; ama şu hâliyle epey düzene sokulmuş gibi görünüyor. 

Eserde Zweig'ın zorunlu askerlik ve savaş karşıtı görüşleri de göze çarpıyor. Yazar bu görüşlerini bilhassa Léonard ve Silberstein'in ağzından dile getirir; ayrıca Tolstoy, Goethe, Montaigne, Pascal, Balzac ve Stendhal gibi sevdiği yazar ve düşünürlerden de övgüyle söz eder, bazılarından alıntılar yapar. (Ben bu kısımları çok sevdim.)

Altını çizdiğim, çoğu eserdeki kahramanların ağzından dile getirilmiş bazı satırları sizin de okumanızı isterim:

"[...] içten gelen ses meslek seçimi konusunda her zaman en doğru kararı verdirirdi. [s. 37]"

"[...] hatta bilakis zayıf noktalarını bilmeyenlerin kendilerini bilenlerden daha iyi hissettiklerine inanıyorum! Zayıf noktalarını asla öğrenmemeleri daha iyidir. [s. 48]"

"Aslında alışkanlıklar insanı kendi içine çeker. Yeniyi keşfetmesinin bu kadar uzun sürmesine neredeyse üzülecekti. [s. 55]"

"İnsan özünde ne varsa onu veriyor ve nedenini sorgulamıyor; karşılık bekleyen de yeterince vermiyor. Ancak insan bir tek şeyini vermez; esas olanı: özgürlüğünü. [s. 66]" 

"Hırs erkeğe yakışır, kadında gülünç oluyor. Bir şey kurmaya çalışıyorsun, insanları, bir davayı bir araya getirmeye çalışıyorsun, onlar ise birbirlerini suçluyor - bu hep o devlet fikri takıntısından kaynaklanıyor; bu fikir her şeyi yıkıyor. Devlet, halk, ulus, görünmez olan, soyut olan, canlı olanın karşısında duruyor. [s. 68]"

"Artık insanları daha çok bana iyi gelip gelmediklerine bakarak değerlendiriyorum. Onlarla birlikte olduğumda kendimi daha iyi hissedip hissetmediğimi soruyorum kendime. [s. 78]"

"[...] insan bazen anlamını kavrayamayacağı özverilerde bulunur. [s. 81]"

"Her insanın bir sevgilisi vardır, Montaigne benim eğitmenim, benim yardımcımdır. O kendisinde kendimi bulduğum adamdır. Pascal daha derindi, Balzac daha dâhiyane - ancak kimse daha insancıl değildi, hiç kimse insan hakkında, sıradan insan hakkında daha fazla bilgiye sahip değildi. [s. 84]"

"İnsan kendisini aşmak zorundadır. Seni tanımadan önce neyim vardı: Yapayalnızdım. İki kişi olunca dünyanın üstesinden gelinebilir. [s. 88]"

"Trenin içindeyken bir ev görürsün, şehrin adını bilmezsin, kimseyi tanımazsın ve orada mutlu olabileceğini hissedersin... [s. 113]"

"Çiftçilerin topraklarına ne denli düşkün olduklarını bilemezsiniz, her ağaca bağlıdırlar; her çiçek onların gönüllerinde açar. [s. 114]"

"İnsan yaşlandığında ne kadar yalnızlaşıyor bilemezsiniz. [s. 116]"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder