10 Nisan 2021 Cumartesi

KARMAŞIK DUYGULAR (STEFAN ZWEIG)

(Zweig, Stefan, Karmaşık Duygular, Almanca aslından çeviren: İlknur İgan, İş Bankası Kültür Yayınları, 13. basım, Kasım 2019, İstanbul, s. 256.)

Karmaşık Duygular'da uzunlu kısalı yedi hikâye var: Ormanın Üzerindeki Yıldız (1-11), Erika Ewald'in Aşkı (13-60), Unutulmuş Düşler (61-67), Alacakaranlık Hikâyesi (69-102), Zıt İkizler (103-129), Bir Yüreğin Çöküşü (131-165) ve Karmaşık Duygular (167-256).

Ormanın Üzerindeki Yıldız, imkânsız bir aşkın intiharla sonuçlanan kısa bir öyküsüdür.

Erika Ewald'in Aşkı da aşkın cinsellikle ilişkisine dair önemli şeyler söyleyen başka bir aşk öyküsü. Şu cümleler altını çizdiğim satırlardan:

"Bir süre aralarında bir sessizlik hüküm sürdü; bunun nedeni beceriksizlik değil, aksine incelikli bir [s. 17] eğitim almış olan insanların bayağı bir sohbetin başlamasından duydukları o belirsiz korkuydu. [s. 18]"

"Büyük bir insan değilim ben... ben, kendi kendine yetmenin güveniyle hayata üstün gelenlerden değilim. Öyle olmayı isterdim, ama değilim. Ben yaşama yapışan biriyim, sevdiği şeylere istek duyan biriyim alt tarafı. Bütün erkekler nasılsa ben de öyleyim, bir kadını sevdiğimde onu sadece onurlandırmıyorum... arzuluyorum da... Ve... seni başkalarıyla aldatmak istemiyorum. Beni küçük görmeni istemiyorum. Bunu göze alamayacak kadar sevgi duyuyorum sana... [s. 32]"

"Erika sonraki günleri bekleyiş ve korku içinde geçirdi. Gizliden gizliye bir mektup, onun elinden bir haber bekliyordu; kendisi de sert, acımasız suçlamalar, öfkeli sözcüklerle dolu bir mektup yazma özlemi duyuyordu. Çünkü bir son istiyordu, geçmişin üzerine örtülecek ve onun gelecekteki günlerine gizlice karışmasını engelleyecek bir bitiş istiyordu. [s. 39]"

"[...] pes etmek istemeyen ve sıradan mutluluğa yüz çeviren mutsuz Madam Bovary'yi tekrar eline aldı. [s. 41]"

"Her şey olması gerektiği gibi olmuştu; çünkü bazı insanlar dünyaya aşk için gelmezler, kavuşmanın acı verici mutluluklarını taşıyamayacak kadar zayıf oldukları için onlarda sadece beklentinin kutsal ürpertisi vardır. [s. 58]"

"Hayatın [s. 58] ağır şiddeti onu etkileyemezdi artık; uğrunda mücadele ettiği büyük ve kutsal huzura, yoğun ve ıslah edici bir acıdan geçmeden varılamayacağını, acının yoluna girmeyen için mutluluk olmayacağını söyleyen derin hakikatin bilincine varmıştı. [s. 59]" 

Unutulmuş Düşler'e diğer bir aşk öyküsü, diyebiliriz; bir gençlik aşkının yıllar sonra karşılaşan özneleri tarafından hatırlanışı... Şu cümleler de bu öyküden:

"Tam olarak itiraf edilmeden yaşanmış bir gençlik aşkının tatlı, hafif havası, insanın aslında bir daha görmeyi, bir daha yaşamayı arzulamasına rağmen uyanırken küçümseyerek dudak büktüğü bir düş gibi, bütün o sarhoş edici tatlılığıyla içerinde uyanmıştı. Sa- [s. 63] dece arzulayan ama talep etmeye cesaret edemeyen, sadece vaat eden ama vermeyen bir yarım kalmışlığın güzel düşü. [s. 64]"

Alacakaranlık Hikâyesi'nde de konumuz aşk. Öyküde yaşananların inandırıcılığı görece zayıf, fakat anlatıcının okurla sohbet eder tarzdaki anlatımı çok hoş. Şu alıntı da bu öyküden:

"Bir kadını sevmekten uzak yaşayan o erkeklerden biri haline geliyor, çünkü hayatının tek bir anında, her iki duyguyu da, sevmeyi de sevilmeyi de öylesine eksiksiz birleştirmiş olan genç adamı, daha toy bir oğlanken titreyen, ürkek ellerine kendiliğinden gelmiş olanı tekrar aramaya zorlayan bir özlem yok artık. [s. 101]"

"Üstünkörü tanıdığım insanlara tuhaf hikâyeler yakıştırdığım, bütün kaderlerini kurduğum ve sonra rahatlıkla onları tekrar kendi dünyalarına, kendi hayatlarına terk ettiğim için mi gülümsüyorsun acaba? Yoksa aşka teğet geçen ve bir anda bu tatlı rüya bahçesini sonsuza kadar yitiren bu delikanlı için kederleniyor musun? Bak, ben bu hikâye hüzün ve kasvet dolu olsun istememiştim, ben sadece aşka hazırlıksız yakalanan bir delikanlıdan söz etmek, onun bir kıza, bir başka kızın da ona âşık oluşunun hikâyesini anlatmak istemiştim. Fakat akşam karanlığında anlatılan hikâyelerin hepsi yollarını şaşırıp hüznün sessiz patikasına girerler. Alacakaranlık bütün tülleriyle üstlerine iner, akşamın içinde barınan tüm keder, yıldızsız bir gök gibi üstlerine kapanır, karanlık damla damla kanlarına karışır; işte o zaman içlerindeki bütün o aydınlık ve rengârenk sözcükler, sanki insanın kendi hayatından çıkıyormuşçasına yoğun ve ağır bir tını kazanır. [s. 102]"

Zıt İkizler, uçlarda yaşayan ikiz kızların öyküsü. Yazar başlığın altına “Mizahi bir masal” diye belirtmiş. Şu satırlar da Zıt İkizler’den:  

"Zira yaratıcı, erkeklerin duyularını bir şekilde ters programlamıştır, öyle ki kadınlardan her zaman onların verebileceklerinin tersini beklerler, biri kolayca bedenini sunuyorsa bunu teşekkürle karşılamak yerine, sadece masumiyeti bağlılıkla sevebilecekmiş gibi davranırlar. Fakat bir kadın masumiyetini savunduğu zaman da koruduğu şeyi elinden almak için çıldırırlar. Böylece erkeğin hiçbir talebi, içindeki ikililiği doyuramaz, dolduramaz; bu sonsuz karşıtlık oyunu, tenle ruh arasında gidip gelir[.] [s. 114]"

"Güçsüz bir kadın […], erkeklerin hileleri ve baştan çıkarışları karşısında asla direnemezdi ve yaşamı boyunca bir kadının, kendisi istemese bile karşıdan ısrar geldiğinde erkeğin aşkına karşı direnebildiği tek bir örnek bile görmemişti. [s. 117]"

"[…] zaten güzellik kadınlardan uçar uçmaz bilgelik güle oynaya gelir yerleşir. [s. 127]"

Bir Yüreğin Çöküşü, en sevdiğim öykülerden biri oldu. Sabahattin Ali’nin Raif Efendi’sini, Dostoyevski’nin ezik karakterlerini hatırlattı bana. Ayrıca, yazarın pasifist* düşüncelerinin aile kurumundaki bir yansıması gibi geldi. Öyküden ayrı ve gereksiz bir açıklama gibi görünen ve öykünün ilk paragrafı da olan şu paragrafı çok beğendim:

"Bir yüreği derinden sarsmak için, kader her zaman sıkı bir hazırlığa ve şiddetli bir darbe indirmeye gereksinim duymaz; onun dizginsiz biçim verme arzusunu asıl kışkırtan, sudan bir sebeple yıkım yaratmaktır. Biz insanlar, bu ilk hafif dokunuşa kendi kısıtlı lisanımızla sebep deriz ve önemsiz bir sebebi çoğu kez şaşkınlık içinde, yol açtığı muazzam sonuçlarla karşılaştırırız; fakat bir hastalığın teşhisin konmasından çok önce başlaması gibi, bir insanın kaderi de aynı şekilde, olaylar belirginleşip görülür hale gelmeden önce işlemeye başlar. Kader her zaman, bir insanın bedenine dıştan dokunmadan çok önce zihninde de, bedeninde de, içten içe yönetimi ele almış olur. Kendinde olup biteni fark etmek demek, artık kendini savunmaya geçmek demektir ve çoğunlukla boşa giden bir çabadır bu. [s. 131]"

Karmaşık Duygular, yazardan okuduğum onlarca öykü veya novelladan bir yönüyle ayrılıyor. Yazar bu novellasında da aşkı konu ediniyor gerçi, fakat bu aşk bildiğimiz türden bir aşk değil; burada tarafların ikisi de erkek. Şu uzun alıntılar da bu öyküden olsun:

"Yaşadığımız anların haddi, hesabı yoktur, ama yine de bütün iç dünyamızı altüst eden, her zaman tek bir saniye, tek bir an olur ya, işte o an (Stendhal bunu betimlemiştir), daha önce bütün özsuları içine çekmiş olan çiçeğin şimşek çakar gibi kristalleştiği andır – bu an, yaratılış anına benzeyen ve aynı onun gibi, insanın kendi hayatının sıcak rahminde sakladığı, görünmez, dokunulmaz, sezilmez, sadece yaşanabilen bir sırdır. Bu sır, insan zihninin hiçbir bilgisiyle hesaplanamaz, sezginin hiçbir büyüsü onu çözemez, ancak çok ender olarak duyguyla yakalanabilir. [s. 168]"

"Bazı ani sarsıntılar ve iç kabarmalar vardır ki, tekrar anlatıldıklarında kulağa duygusal gelirler, bunlar ancak iki kişi arasında beklenmedik bir duygu patlamasıyla yaşandığında ve sadece bir kereliğine sahici olabilirler. [s. 176]"

"Her olgu, her insan daima en yanıp tutuştuğu anda tanınır. [s. 181]"

"[…] bugüne kadar bağlı kaldığım yeni bir tutku keşfetmiştim: Tüm dünyevi hazları sözcüklerin ruhunda hissetme isteği. [s. 186]"

"İlk kez bir evliliğin dışa karşı ne sırlar saklayabileceğini sezinledim. [s. 200]"

"[…] genç bir insan için belirsiz varsayımların sinir bozucu oyunundan daha rahatsız edici, daha uyarıcı bir şey olamaz, başka zamanlarda orada [s. 201] burada avare dolaşan hayal gücü, peşine düşülecek bir av gördüğünde yeni keşfettiği bir iz sürme hazzıyla yanıp tutuşmaya başlar. [s. 202]"

"Kendisi zaten bir güzellik olan gençliğin güzelleştirmeye ihtiyacı yoktur: İçindeki gücün aşırı canlılığı onu trajik olana sürükler ve [s. 202] hüznün henüz deneyimsiz olan kanına ağır ağır karışmasına isteyerek izin verir. İşte, gençliğin her türlü tehlikeye hazır olmasının ve ruhun tüm acılarına kardeşçe elini uzatmasının nedeni de budur. [s. 203]"

"[…] ateşli bir tut- [s. 205] kunun karşısında aklın hükmü yoktur[.] [s. 206]"

"[…] her şeyi duyguların müzikalitesiyle şekillendiriyor, düşüncelerini harekete geçirebilmek için her zaman bir başlangıç sesine gereksinim duyuyordu. Bu çoğunlukla, söyleminin akışı içinde duyduğu heyecanla elinde olmadan geliştirip dramatik bir sahneye dönüştürdüğü bir imge veya cesurca bir benzetme oluyordu. O zaman bu doğaçlamalarının şimşekli ışığından her yaratıcılığın içinde bulunan o muhteşem doğallık fışkırıyordu[.] [s. 208]

"Eğer böyle yüceltici bir tutku, en saf haliyle bile, bir kadına yönelikse, bilincine varılmasa da bedensel bir bütünleşmeyi arzular, doğa bedeni yaratırken en yüce birleşmenin esasını hazırlamıştır. [s. 214]"

"Sevinçten titriyordum, çünkü hiçbir şey ruhumuzu, yakıcı bir isteğin birdenbire yerine gelmesi kadar altüst edemez. [s. 221]"

"Zahmetle doğrulup bana bütün yaptıklarını –beni nasıl uzaklaştırdığını, sonra peşime düştüğünü ve tekrar kendine çektiğini, bana karşı nedensiz, sebepsiz sert davrandığını– şikâyetle, bağıra çağıra, zaman zaman tıkanan bir sel gibi yeniden boşaltmam da istemim dışı gerçekleşti. Bana eziyet etmesine rağmen ona sevgiyle bağlı olduğumu, ondan sevgiyle nefret ettiğimi ve nefretle sevdiğimi söyledim. [s. 230]"

---

* "Pasifizm, uyuşmazlıkların çözümü ya da çıkar sağlama aracı olarak savaşa ve şiddete karşı olmak demektir. Pasifizm, uluslararası uyuşmazlıklara barışçıl yollarla çözüm bulunabileceği ve bulunması gerektiği inancından; askeri ve savaş kurumlarının ortadan kaldırılmasına yönelik çağrılara; toplumun herhangi bir şekilde devlet gücü aracılığıyla örgütlenmesine karşı olmaya (anarşist ya da liberteryen pasifizm); politik, ekonomik ya da toplumsal amaçlara ulaşmak için fiziksel şiddet kullanılmasının reddedilmesine; barış davasını savunmak için mutlaka gerekli durumlar dışında güç kullanılmasının mahkûm edilmesine (pasifisizm); kendini ve başkalarını savunmak dahil, her türlü koşul altında şiddete karşı olmaya dek uzanan, geniş bir düşünce yelpazesini kapsar." (https://tr.wikipedia.org/wiki/Pasifizm Erişim: 10.04.2021)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder