(Hesse, Hermann, Siddhartha
Bir Hint Masalı, Almanca aslından çeviren: Kâmuran Şipal, Can Yayınları,
54. baskı, Aralık 2020, İstanbul, s. 148.)
"Siddhartha, Hermann Hesse'nin, Siddhartha Gautama'nı[n] hayatını konu aldığı, Budizm felsefesinin
içrek (ezoterik) yönlerini işleyen, yazarın en ünlü eserleridir. Berlin’deki
S. Fischer Verlag isimli yayınevi tarafından 1922 yılında ilk defa
yayımlanmıştır.
Roman kahramanı Siddhartha,
tıpkı Buda gibi
bir prenstir. Gerçek bilgiye ulaşmak için babasının uzun süreli direnişine
aldırmayarak sarayını, gençliğini ve ailesini geride bırakarak ormanlara
çekilir. Gezgin bir dilenci olarak yaşamını sürdürdüğü uzun bir dönemin
ardından Buda ile karşılaşır ve aralarında uzunca bir sohbet geçer. Buda ona,
Budizm'in içrek yapısını ve felsefi derinliğini anlatır. Uzun meditasyon
denemelerinden sonra aradığını tam olarak bulamamanın verdiği bıkkınlıkla
hedefine götürecek aracı değiştirerek bir kente yerleşir ve ticaretle uğraşmaya
başlar. İleri yaşlarında içindeki boşluğun baskısıyla birlikte yaşadığı kadını,
varlığını henüz bilmediği çocuğunu ve edinmiş olduğu tüm servetini geride
bırakarak yeniden kaçınık yaşama geri döner.
Siddhartha daha sonra bir ırmağın
kıyısında kayıkçılık yapan -insanları ufak bir para karşılığında karşıdan
karşıya geçiren- yoksul bir kayıkçı olan Vasudeva'nın yanına yerleşir. Vasudeva
Siddhartha'ya gerçek bilgiye ve aydınlanmaya ulaşabilmesi için kılavuzluk
edecektir. Romanın sonunda Siddhartha ırmakta gerçek bilgiyi bulur ve
aydınlanır. Romanda açıklanmaz ama Vasudeva, Sanskritçe'de
"ırmak tanrısı" anlamına gelmektedir."
[https://tr.wikipedia.org/wiki/Siddhartha_(roman) Erişim: 15.05.2021]
---
"[...] düşünmek -öyle
görünüyordu ona- nedenleri bilip tanımak demekti, ancak bu yoldan duygular
bilgilere dönüşür ve yitip gitmeyerek bir varlık kazanır, içlerindeki özü
ışıyarak çevrelerine yansıtırdı. [s. 46]"
"[...] gerek düşünceler,
gerek duygular hoş şeylerdi, en son anlam her ikisinin arkasında gizliydi, her
ikisine de kulak vermek, her ikisiyle de oynamak gerekiyordu, ikisi de
küçümsenmemeli ya da abartılmamalıydı[.] [s. 55]"
"Her defasında garip bir
ömür sürdürdüğünü, tümü de yalnızca oyun olan pek çok şey yaptığını, neşe ve
bazen haz içinde vakit geçirmesine karşın gerçek hayatın ona hiç dokunmaksızın
yanı başından akıp gittiğini düşünüyor, bir saat kadar bunun bilinci içinde
yaşıyordu. [s. 76]"
"[...] günlük yaşamın bütün
o çocuksu uğraşlarına ben de kendimi vererek bütün kalbimle katılsam, ben de
gerçekten yaşasam, gerçekten bir şeyler yapsam, gerçekten yaşayıp hayattan
keyif alsam, böyle bir seyirci gibi hayatın yanı başında durup dikilmesem, diye
geçirdi içinden. [s. 77]"
"[...] içinde dingin bir
yer, sığınılacak bir yer var, ne zaman istersen benim gibi oraya çekilebilir,
kendini kendi evinde hissedebilirsin. [s. 77]"
"Pek az kişi de vardır,
yıldızlara benzer, belli bir yörüngede ilerler durur, hiçbir rüzgâr varamaz
yanlarına, kendi yasalarını ve izleyecekleri yolu kendi içlerinde taşırlar. [s.
77]"
"Onlarda bulunup kendisinde
eksik olan bir şey vardı, bu yüzden imreniyordu onlara, bu insanların
hayatlarına verdikleri öneme, sevinç ve korkuları coşkuyla yaşamalarına, o
bitip tükenmeyen sevdalanmalarındaki ürkek ama tatlı mutluluğa imreniyordu. [s.
81]"
"Kamala'nın güzel yüzünde
yorgunluk okunuyordu, mutlu bir hedefe ulaşmayan [s. 84] uzun bir yolda
yürümenin verdiği yorgunluktu bu. [s. 85]"
"[...] olağanüstü bir
tiksinme dalgasının etkisiyle bütün bu hazlardan, bu alışkanlıklardan, bütün bu
anlamsız yaşamdan ve kendi kendisinden sıyrılma isteği duydu. [s. 85]"
"İçinde öyle bir his vardı
ki, yaşamını değersizlik ve anlamsızlıkla geçirmişti; elinde canlı bir şey,
şöyle hoşa gidecek ya da alıkonulmaya değer bir şey kalmamıştı. [s. 86]"
"Bilgelik bir başkasına anlatılamaz;
bir bilgenin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik aptalca bir şey gibi
gelir kulağa. [s. 139]"
"Bilgi bir başkasına
aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir,
bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelikle mucizeler yaratılabilir, ama
bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez. [s. 139]"
"Sevgi, dostum Govinda, her şeyin başı gibi görünüyor bana. Dünyanın iç yüzünü görmek, onu açıklamak, onu aşağılamak büyük düşünürlerin işidir belki. Ama benim için tek önemli şey, dünyayı sevebilmektir; onu aşağılamamak, ona ve kendime hınç ve nefret beslememek, ona, kendime ve bütün varlıklara sevgiyle, hayranlıkla ve huşuyla bakabilmektir. [s. 143]"

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder