(Lewis, Bernard, Demokrasinin
Türkiye Serüveni, Çevirenler: Hamdi Aydoğan, Esra Ermert, YKY, 7. Baskı,
İstanbul, Eylül 2020, s. 67.)
Kitap, Lewis’in “Türk
demokrasisinin büyümesi, sınanması ve başarısı” ile ilgili dört makalesinden
oluşuyor. Kısa bir özet arayan özellikle üniversite öğrencisi arkadaşlara
faydası olur düşüncesiyle gelin biraz söz edelim bu makalelerden:
TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ (s. 9-32)
Yazar bu makalede önce, onlarca
yıl iktidarda kalmış, devletle özdeşlemiş bir partinin (CHP), 1950 seçimlerinde
yenilgiyi neden kabul edip koltuğu muhalefete bıraktığı sorusunu sorar.
Cevabında özellikle Sovyet tehdidine karşı Batı desteğine duyulan gereksinime
değinir. Fakat bu açıklamanın, yüzeysel olduğuna ve meseleyi basite indirgemek
anlamına gelebileceğine de işaret eder. Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde Türklerin
Batı’yla gittikçe artan ilişkilerinin, özellikle Kırım Savaşı’nın (Bu savaş
telgraf ve günlük gazete gibi bazı yeniliklere sahip olması yönüyle sıradan bir
savaş olmanın çok ötesine geçer.), yenileşme hareketlerinin ve 1905 Rus-Japon
Savaşı’nın da etkili olduğunu belirtir.
Sonra ülkenin demokrasi
serüvenindeki kesintilerden, 1960, 1971, 1980 ve 1997 müdahalelerinden
bahseder. (Bu kısımlar konuyla ilgili güzel bir özet sayılabilir.) Lewis bu
müdahaleleri şaşırtıcı bulmaz: “Önemli olan bu müdahalelerin gerçekleşmiş
olması değildi -çünkü, ne de olsa, bu bölgedeki norm ve siyasi kültür buydu-
bütün bu dört müdahaleden sonra, ordu çekildi ve demokratik sürecin yeniden
başlamasına izin verdi ve hatta bu süreci kolaylaştırdı. [s. 28]” Yazar ordunun
beklenenin aksine siyasetten neden çekildiğini ise şöyle cevaplar: “Ordunun
politikaya girmesi demek, politikanın orduya girmesi demek, genelde bu da
askeri hazırlık ve verimliliğe zarar verir. [s. 29]” Ayrıca Türkiye bir NATO
üyesidir ve “Türk generaller daha ileri ve daha özgür toplumların güçleri
karşısında kendi performanslarını hem politik yasal geçerlilik hem de askeri
verimlilik açısından ölçebiliyor. Yapılan karşılaştırma olumlu katkıda
bulunuyor ve generallere birincil görevlerinin askeri verimliliği ve ortaya
çıkabilecek herhangi bir dış tehlikeyi bertaraf etmeyi sürdürmek olduğunu
hatırlatıyordu. [s. 29]”
Lewis devam eden satırlarda Türk
demokrasisinin göreceli başarısının başka sebeplerini de sıralar: “Çoğu ülkede,
demokrasi yenidir ve ithal edilmiştir. Bazılarındaysa demokratik kuruluşlar
ülkeyi terk eden emperyalistler tarafından miras bırakılmıştır; bazılarında
galip gelen düşmanlar tarafından empoze edilmiştir. Türk [s. 29] demokrasisi ne
miras alınmış ne de empoze edilmiştir; Türk demokrasisi Türklerin özgür
seçimini temsil etmiştir. Büyük ölçüde yabancı modeller üzerine kurulduğu
doğrudur, ancak modellerin seçimi -ya da yanlış seçimi- kendilerine aittir ve
demokratik gelişmenin biçimi ve hızı dış güçlerden çok kendileri tarafından
belirlenmiştir. Bu da bu kuruluşlara daha çok sağ kalma şansı tanımıştır. [s.
30]” Ayrıca, Türkiye’nin belirli bir düzeyde ekonomik, sosyal ve siyasi gelişim
düzeyine ulaşmış bulunması; bazı köklü geleneklerinin halkın demokrasiye
hazırlanmasında yardımcı olması; hiçbir zaman sömürge olmaması; Batı ile en
uzun ve en yakın temasa sahip ülke olması gibi sebepler de etkili olmuştur.
Lewis, makalesine Türk
demokrasisinin önemli sorunlar yaşamasına ve ağır engellerle karşılaşmasına rağmen
bütün bunlardan sağ çıkmayı başardığını, bu nedenle benzer bazı ülkeler için
bir model oluşturabileceğini dile getirerek son veriyor.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN OSMANLI
KÖKENLERİ (s. 33-44)
Yazar, yeni rejimlerin eskiyi
kötülemelerinin ve kendilerini öne çıkarmalarının yaygın bir durum olduğunu
söyledikten Türk Devrimi’nin de bu evreden geçtiğini belirtir. Bu evrenin
atlatılmasının Türk Devrimi’ni daha iyi kavramamıza yardımcı olacağını ifade
eder. Devam eden sayfalarda yazarın kendisi de bu sürecin anlaşılmasına
yardımcı olacak değerli bilgiler verir. Önce “devrim” sözcüğünden ne
anlaşılması gerektiğine dair görüşlerini dile getirir ve şöyle bir tanım
yapar: “Metindeki bağlamda, devrim, bir
süredir var olan derin ve yaygın değişimin sonucu olarak yeni siyasi düzenin
ortaya çıktığı; değişimin kendisini daha öteye taşıyacak yeni bir sistemi
çağırdığı noktadır. [s. 34]”
Yazar daha sonra 18. yüzyılın
sonlarından itibaren ortaya çıkmış bazı yeni Türkçe siyasi kavramları ele alır.
Bu kelimelerin (cumhuriyet, istiklal, hürriyet, millet, vatan, biat, meşveret
vb.) Arapça olsalar da Türkler tarafından türetilmiş veya yeni anlamlar
yüklenmiş olduğuna tarihsel metinlerden de alıntılar yaparak dikkat çekiyor. Bu
sebeple kullanımlarının veya nasıl anlaşıldıklarının önem arz ettiğine vurgu
yapıyor.
TARİHSEL PERSPEKTİF İÇİNDE
TÜRKLERİN DEMOKRASİ DENEYİ (s. 45-52)
Yazar, bu makalede amacının
“[demokrasinin] mütevazı - basit, uygulamada çalışır bir tanım[ını] sunmak, bir
ön çalışma, bir taslak olarak modern Türkiye'nin anayasa tarihinin evrelerinin
ele alınıp incelenmesine katkıda bulunmak. [s. 45]” olduğunu söylüyor. Yaptığı
demokrasi tanımı şöyle: “Öncelikle, yönetimin yetkesini halktan alması ve
dolayısıyla halka karşı sorumlu ve halk tarafından değiştirilebilir olmasıdır.
İkinci olarak, halkın seçimini bilinen ve yerleşmiş kurallarla, yasal [s. 45] olarak
belirlenmiş aralıklarla düzenlenen seçimler biçiminde yapması. [s. 46]”
Lewis daha sonra çeşitli
ülkelerdeki örnekler üzerinden demokratik yönetimin niteliklerini tartışıyor.
Türk demokrasisinin kendine özgü nitelikleri bulunduğuna dikkat çekiyor. İlk
makalesinde de bahsettiği bu özellikleri şöyle sıralıyor: “Demokrasi ancak
birkaç ülkede köklü ve bünyevi bir şey, uzun ve kesintisiz bir evrimin sonucudur.
Çoğunda ye- [s. 48] yeni ve dışarıdan ithal edilmiştir. Kimilerinde demokratik
kurumlar ülkeyi terk eden sömürgeciler tarafından miras bırakılmıştır,
kimilerinde ise galip düşmanlarca zorla benimsetilmiştir. Türk demokrasisi ne
miras bırakılmış ne de zorla benimsetilmiştir, Türklerin özgür seçimini temsil
eder. Doğru, büyük ölçüde yabancı modellere dayanır, fakat modellerin seçimi -veya
kötü seçimi- kendilerine aittir, demokratik gelişmenin adımları ve tarzı
yabancı güçlerden çok iç dinamikler tarafından şekillendirilmiştir. [s. 49]”
Lewis, “Türkiye’de demokratik
kurumların tarihinin kilometre taşları” (s. 51) olarak nitelediği Sened-i
İttifak ve meşrutiyet gibi gelişmelere de kısaca değindikten sonra sözlerini
yine ilk makalesinde olduğu gibi kesinti ve sapmalara rağmen Türk demokrasi
deneyiminin sürdüğünü belirterek sonlandırıyor. (s. 52)
NEDEN TÜRKİYE İSLAM DÜNYASINDAKİ
TEK DEMOKRASİ?
Lewis önce Batılı demokratik
sistemlerin neden örnek alınan başat yönetim sistemleri olduğunu tartışmaya
açıyor. Özellikle demokrasilerde görülen ekonomik başarı ve askeri üstünlüğün
demokratik olmayan dünyayı etkilediğini belirtiyor. Kırım Savaşı’nda ve 1905
Rus-Japon Savaşı’nda demokrasilerin üstün geldiğini, Sovyetler Birliği’ni
istisna tutarsak I. ve II. Dünya Savaşı’nda da benzer bir durum yaşandığını
dile getiriyor. Sovyetler Birliği’nin de Soğuk Savaş’la yenilgiye uğratıldığı
belirten yazar, böylece demokrasilerin askeri üstünlüğünün açık biçimde ortaya
çıktığını ifade ediyor.
Lewis daha sonra, birinci ve
üçüncü makalede olduğu gibi, Türk demokrasi deneyiminin benzerleri arasındaki
özgün ve başarılı yerine değiniyor. Bu özgünlük ve görece başarının sebeplerini
sıralıyor: Türkiye’nin hiç sömürge olmaması, Batı’yla uzun süreli ve yakın
ilişki içinde olması, yaşam standardını belli bir düzeye çıkarmış olması… Yazar
bu sebepleri sıralarken “sivil toplum” terimine de genişçe bir yer ayırarak
Türk tarihinde bu terimin izlerini bulmaya çalışıyor. Önceki üç makalesini
olduğu gibi bu makalesini de Türk demokrasine duyduğu güveni ifade eden iyimser
sözlerle sonlandırıyor.
***
Türk demokrasi deneyinin kilometre taşlarını, benzer ülkeler arasındaki özgünlüğünün ve görece başarısının sebeplerini merak edenlerin göz atmasında yarar gördüğüm bu küçük derleme hakkında bir şeyler yazmaya çalıştım. Keyifli, öğretici okumalar dilerim herkese.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder