17 Şubat 2022 Perşembe

DEMOKRASİNİN TÜRKİYE SERÜVENİ (BERNARD LEWIS)

(Lewis, Bernard, Demokrasinin Türkiye Serüveni, Çevirenler: Hamdi Aydoğan, Esra Ermert, YKY, 7. Baskı, İstanbul, Eylül 2020, s. 67.)

Kitap, Lewis’in “Türk demokrasisinin büyümesi, sınanması ve başarısı” ile ilgili dört makalesinden oluşuyor. Kısa bir özet arayan özellikle üniversite öğrencisi arkadaşlara faydası olur düşüncesiyle gelin biraz söz edelim bu makalelerden:

TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ (s. 9-32)

Yazar bu makalede önce, onlarca yıl iktidarda kalmış, devletle özdeşlemiş bir partinin (CHP), 1950 seçimlerinde yenilgiyi neden kabul edip koltuğu muhalefete bıraktığı sorusunu sorar. Cevabında özellikle Sovyet tehdidine karşı Batı desteğine duyulan gereksinime değinir. Fakat bu açıklamanın, yüzeysel olduğuna ve meseleyi basite indirgemek anlamına gelebileceğine de işaret eder. Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde Türklerin Batı’yla gittikçe artan ilişkilerinin, özellikle Kırım Savaşı’nın (Bu savaş telgraf ve günlük gazete gibi bazı yeniliklere sahip olması yönüyle sıradan bir savaş olmanın çok ötesine geçer.), yenileşme hareketlerinin ve 1905 Rus-Japon Savaşı’nın da etkili olduğunu belirtir.

Sonra ülkenin demokrasi serüvenindeki kesintilerden, 1960, 1971, 1980 ve 1997 müdahalelerinden bahseder. (Bu kısımlar konuyla ilgili güzel bir özet sayılabilir.) Lewis bu müdahaleleri şaşırtıcı bulmaz: “Önemli olan bu müdahalelerin gerçekleşmiş olması değildi -çünkü, ne de olsa, bu bölgedeki norm ve siyasi kültür buydu- bütün bu dört müdahaleden sonra, ordu çekildi ve demokratik sürecin yeniden başlamasına izin verdi ve hatta bu süreci kolaylaştırdı. [s. 28]” Yazar ordunun beklenenin aksine siyasetten neden çekildiğini ise şöyle cevaplar: “Ordunun politikaya girmesi demek, politikanın orduya girmesi demek, genelde bu da askeri hazırlık ve verimliliğe zarar verir. [s. 29]” Ayrıca Türkiye bir NATO üyesidir ve “Türk generaller daha ileri ve daha özgür toplumların güçleri karşısında kendi performanslarını hem politik yasal geçerlilik hem de askeri verimlilik açısından ölçebiliyor. Yapılan karşılaştırma olumlu katkıda bulunuyor ve generallere birincil görevlerinin askeri verimliliği ve ortaya çıkabilecek herhangi bir dış tehlikeyi bertaraf etmeyi sürdürmek olduğunu hatırlatıyordu. [s. 29]”

Lewis devam eden satırlarda Türk demokrasisinin göreceli başarısının başka sebeplerini de sıralar: “Çoğu ülkede, demokrasi yenidir ve ithal edilmiştir. Bazılarındaysa demokratik kuruluşlar ülkeyi terk eden emperyalistler tarafından miras bırakılmıştır; bazılarında galip gelen düşmanlar tarafından empoze edilmiştir. Türk [s. 29] demokrasisi ne miras alınmış ne de empoze edilmiştir; Türk demokrasisi Türklerin özgür seçimini temsil etmiştir. Büyük ölçüde yabancı modeller üzerine kurulduğu doğrudur, ancak modellerin seçimi -ya da yanlış seçimi- kendilerine aittir ve demokratik gelişmenin biçimi ve hızı dış güçlerden çok kendileri tarafından belirlenmiştir. Bu da bu kuruluşlara daha çok sağ kalma şansı tanımıştır. [s. 30]” Ayrıca, Türkiye’nin belirli bir düzeyde ekonomik, sosyal ve siyasi gelişim düzeyine ulaşmış bulunması; bazı köklü geleneklerinin halkın demokrasiye hazırlanmasında yardımcı olması; hiçbir zaman sömürge olmaması; Batı ile en uzun ve en yakın temasa sahip ülke olması gibi sebepler de etkili olmuştur.

Lewis, makalesine Türk demokrasisinin önemli sorunlar yaşamasına ve ağır engellerle karşılaşmasına rağmen bütün bunlardan sağ çıkmayı başardığını, bu nedenle benzer bazı ülkeler için bir model oluşturabileceğini dile getirerek son veriyor.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN OSMANLI KÖKENLERİ (s. 33-44)

Yazar, yeni rejimlerin eskiyi kötülemelerinin ve kendilerini öne çıkarmalarının yaygın bir durum olduğunu söyledikten Türk Devrimi’nin de bu evreden geçtiğini belirtir. Bu evrenin atlatılmasının Türk Devrimi’ni daha iyi kavramamıza yardımcı olacağını ifade eder. Devam eden sayfalarda yazarın kendisi de bu sürecin anlaşılmasına yardımcı olacak değerli bilgiler verir. Önce “devrim” sözcüğünden ne anlaşılması gerektiğine dair görüşlerini dile getirir ve şöyle bir tanım yapar:  “Metindeki bağlamda, devrim, bir süredir var olan derin ve yaygın değişimin sonucu olarak yeni siyasi düzenin ortaya çıktığı; değişimin kendisini daha öteye taşıyacak yeni bir sistemi çağırdığı noktadır. [s. 34]”

Yazar daha sonra 18. yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıkmış bazı yeni Türkçe siyasi kavramları ele alır. Bu kelimelerin (cumhuriyet, istiklal, hürriyet, millet, vatan, biat, meşveret vb.) Arapça olsalar da Türkler tarafından türetilmiş veya yeni anlamlar yüklenmiş olduğuna tarihsel metinlerden de alıntılar yaparak dikkat çekiyor. Bu sebeple kullanımlarının veya nasıl anlaşıldıklarının önem arz ettiğine vurgu yapıyor.

TARİHSEL PERSPEKTİF İÇİNDE TÜRKLERİN DEMOKRASİ DENEYİ (s. 45-52)

Yazar, bu makalede amacının “[demokrasinin] mütevazı - basit, uygulamada çalışır bir tanım[ını] sunmak, bir ön çalışma, bir taslak olarak modern Türkiye'nin anayasa tarihinin evrelerinin ele alınıp incelenmesine katkıda bulunmak. [s. 45]” olduğunu söylüyor. Yaptığı demokrasi tanımı şöyle: “Öncelikle, yönetimin yetkesini halktan alması ve dolayısıyla halka karşı sorumlu ve halk tarafından değiştirilebilir olmasıdır. İkinci olarak, halkın seçimini bilinen ve yerleşmiş kurallarla, yasal [s. 45] olarak belirlenmiş aralıklarla düzenlenen seçimler biçiminde yapması. [s. 46]”

Lewis daha sonra çeşitli ülkelerdeki örnekler üzerinden demokratik yönetimin niteliklerini tartışıyor. Türk demokrasisinin kendine özgü nitelikleri bulunduğuna dikkat çekiyor. İlk makalesinde de bahsettiği bu özellikleri şöyle sıralıyor: “Demokrasi ancak birkaç ülkede köklü ve bünyevi bir şey, uzun ve kesintisiz bir evrimin sonucudur. Çoğunda ye- [s. 48] yeni ve dışarıdan ithal edilmiştir. Kimilerinde demokratik kurumlar ülkeyi terk eden sömürgeciler tarafından miras bırakılmıştır, kimilerinde ise galip düşmanlarca zorla benimsetilmiştir. Türk demokrasisi ne miras bırakılmış ne de zorla benimsetilmiştir, Türklerin özgür seçimini temsil eder. Doğru, büyük ölçüde yabancı modellere dayanır, fakat modellerin seçimi -veya kötü seçimi- kendilerine aittir, demokratik gelişmenin adımları ve tarzı yabancı güçlerden çok iç dinamikler tarafından şekillendirilmiştir. [s. 49]”

Lewis, “Türkiye’de demokratik kurumların tarihinin kilometre taşları” (s. 51) olarak nitelediği Sened-i İttifak ve meşrutiyet gibi gelişmelere de kısaca değindikten sonra sözlerini yine ilk makalesinde olduğu gibi kesinti ve sapmalara rağmen Türk demokrasi deneyiminin sürdüğünü belirterek sonlandırıyor. (s. 52)

NEDEN TÜRKİYE İSLAM DÜNYASINDAKİ TEK DEMOKRASİ?

Lewis önce Batılı demokratik sistemlerin neden örnek alınan başat yönetim sistemleri olduğunu tartışmaya açıyor. Özellikle demokrasilerde görülen ekonomik başarı ve askeri üstünlüğün demokratik olmayan dünyayı etkilediğini belirtiyor. Kırım Savaşı’nda ve 1905 Rus-Japon Savaşı’nda demokrasilerin üstün geldiğini, Sovyetler Birliği’ni istisna tutarsak I. ve II. Dünya Savaşı’nda da benzer bir durum yaşandığını dile getiriyor. Sovyetler Birliği’nin de Soğuk Savaş’la yenilgiye uğratıldığı belirten yazar, böylece demokrasilerin askeri üstünlüğünün açık biçimde ortaya çıktığını ifade ediyor.

Lewis daha sonra, birinci ve üçüncü makalede olduğu gibi, Türk demokrasi deneyiminin benzerleri arasındaki özgün ve başarılı yerine değiniyor. Bu özgünlük ve görece başarının sebeplerini sıralıyor: Türkiye’nin hiç sömürge olmaması, Batı’yla uzun süreli ve yakın ilişki içinde olması, yaşam standardını belli bir düzeye çıkarmış olması… Yazar bu sebepleri sıralarken “sivil toplum” terimine de genişçe bir yer ayırarak Türk tarihinde bu terimin izlerini bulmaya çalışıyor. Önceki üç makalesini olduğu gibi bu makalesini de Türk demokrasine duyduğu güveni ifade eden iyimser sözlerle sonlandırıyor. 

***

Türk demokrasi deneyinin kilometre taşlarını, benzer ülkeler arasındaki özgünlüğünün ve görece başarısının sebeplerini merak edenlerin göz atmasında yarar gördüğüm bu küçük derleme hakkında bir şeyler yazmaya çalıştım. Keyifli, öğretici okumalar dilerim herkese.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder