(Aurelius, Marcus, Kendime Düşünceler, Yunanca aslından çeviren: Y. Emre Ceren, İş Bankası Kültür Yayınları, XII. Basım, Ağustos 2021, İstanbul, s. XI + 133.)
“Stoacı İmparator”, “Filozof
İmprator” gibi unvanlarla verilen Marcus Aurelius’la (MS 121-180) bu eseri
vasıtasıyla tanışmış oldum. Aurelius; Machiavelli’nin deyişiyle en iyi beş Roma
imparatorundan sonuncusuymuş. Zalimliğiyle tanınanların yanında böyle filozof
imparatorların da olduğunu bilmek güzel.
Kendime Düşünceler Stoacı düşüncenin tanınmış eserlerinden
biriymiş. Okuyunca bu özelliği kolayca anlaşılıyor zaten; Aurelius, eserinde Stoacıların
erdemlerini bıkıp usanmadan tekrar tekrar dile getiriyor: Doğaya uygun yaşam,
bilgelik, şöhrete kapılmama, kadere ve ölüme razı olma, kamu yararını gözetme…
Bu erdemler okura pasifliği, bir köşeye çekilmeyi çağrıştırsa da Aurelius bu
tavrı hoş görmüyor; çalışıp çabalamayı, yardımsever ve hoşgörülü olmayı tavsiye
ediyor.
Bir şey daha… Eseri okurken meşhur
bir özdeyiş çınladı durdu kafamda: Yeryüzünde önceden söylenmemiş bir söz yoktur.
Yaklaşık iki bin yıl önce söylenen, hem de oldukça düzgün bir şekilde dile
getirilen bunca sözü okuyunca o özdeyişe hak vermeden edemedim. Tam da burada
Guénon’un şu sözü geldi aklıma: “Filozoflar için önemli olan ‘orijinal’ olmaktır;
bunun için gerçeği feda etmek gerekse bile. Geleneksel bir uygarlıkta bir
adamın bir düşünce üzerinde mülkiyet iddiasında bulunmaya kalkışması
düşünülemeyecek bir şeydir. Eğer bir düşünce doğruysa onu kavrayabilen herkese
ait demektir, eğer yanlışsa o zaman da onu düşünmüş olmakla övünmenin bir anlamı
yoktur. Doğru bir düşünce ‘yeni’ olamaz,
çünkü doğruluk insan zekâsının ürettiği bir şey değildir. ‘Doğru’ bizden
bağımsız olarak vardır ve bize düşen de sadece onu ‘kavramak’tır.” Sanırım bu
“Filozof İmparator”, Guénon’un eleştirdiği filozoflardan biri değil.
Keyifli okumalar dilerim herkese…
***
Gerçek bir Romalı gibi her zaman uğraşlarınla ciddiyetle ilgilen; bunları
titizlikle, bozulmamış bir ihtişamla, şefkatle, özgürlükle ve adaletle
gerçekleştirmek ve diğer uğraşların hepsinden kurtulup kendine boş zaman
yaratmak kendi elinde. Yaşamının son günüymüş gibi, işlerinde amaçsızlıktan,
inandığın düşünceden heyecanla dönmekten, riyakârlıktan, kendini beğenmişlikten
ve paylaşılmış şeylere karşı duyduğun hoşnutsuzluktan kurtulursan her işini
gayretle yerine getireceksin. Herhangi birinin dindar ve düzgün bir hayat
yaşamasının ne kadar az şeyle mümkün olduğunu göreceksin. Çünkü tanrılar bu
kaideleri kollayan birinden başka hiçbir şey istemez. (s. 15)
Aşağılıyorsun, bizzat kendini aşağılıyorsun ruhum! Kendini
onurlandıracağın zaman gelip geçiyor. Çünkü herkesin tek bir yaşamı vardır ve
seninki hemen hemen tamamlandı; kendine saygı duyan biri değil, diğer
insanların ruhlarında kendi mutluluğunu arayan birisin. (s. 15)
Dışarıdan başına gelen herhangi bir olay mı üzüyor seni? İyi bir şey
öğrenmek için kendine boş vakit yarat ve aylak aylak gezinmeye son ver. Diğer
bir hataya da dikkat etmelisin artık: Hayatta yıpranmış, dürtüsünün ve
düşüncesinin tamamını yönlendirecek bir amaca sahip olmayan kimseler,
yaptıkları işlerde ahmakça davranır. (s. 15)
Doğaya uygun hiçbir şey kötü olamaz. (s. 19)
Demek ki yalnızca ölüme her an yaklaştığımız için değil, anlama ve
kavrama yeteneğimiz daha önce azaldığı için de acele etmeli. (s. 21)
Başkalarının verdiği imkânla ışık saçan biri olma, başkalarının
yardımıyla elde edilecek sükûnete ihtiyaç duyma. Özetle, bir adamın kendi
başına dik durması gerekir, dik tutulması değil. (s. 24)
Artık daha fazla amaçsız dolaşma[.] [...] Kesinlikle gerçekleştirmek
istediğin şeyler için hızlan, boş umutları defet, eğer kendinle ilgiliysen,
hâlâ mümkünken kendi yardımına kendin koş. (s. 27)
Belki de ün düşkünlüğüdür seni yıpratan. Fakat her şeyin ne kadar çabuk
unutulduğunu, her yanını saran sonsuz zaman uçurumunda yok olup gittiğini
görüyorsun işte; alkışların boşluğunu, sana ün bahşedenlerin öngörülemez
kaypaklığını ve tüm bunların sınırlandığı daracık alanı. (s. 30)
Bir başkasının karanlık mizacını umursama, doğru yolundan sapmadan
ilerle. (s. 32)
Her şeyin kendine özgü bir güzelliği, bizzat kendisinden gelen ve
eksiksiz bir güzelliği vardır; övgü bu güzelliğin bir parçası değildir. Övgü,
övülen şeyi ne daha kötü, ne de muhteşem yapar. (s. 33)
Geçmiş ve geleceğin her şeyi yutan sonsuz boşluğunu, dibi görünmez
uçurumunu düşün. Bunlar karşısında böbürlenen, yakınan, feryat eden, kendini
boş yere perişan eden bir ahmak değil midir? Sanki dertlerimiz çok büyükmüş ve
çok uzun sürecekmiş gibi. (s. 49)
"Hiçbir ruh, isteyerek hakikatten yoksun kalmaz," der Platon.
Bu durum dürüstlük, ihtiyatlılık, iyi niyetlilik ve diğer erdemlerde de
geçerlidir. Bunu hiç unutmazsan herkese karşı daha hoşgörülü olursun. (s. 74)
Senato'da ya da herkese yönelik sıradan bir konuşmada münasip ve açık
konuş. Yalın ifadeler kullan. (s. 82)
Bu acınası yaşam şekline, bu söylenmelere, bu maymunluklara son ver
artık. (s. 97)
Dürüstlük kendiliğinden anlaşılmalı. Yüzünde yazmalı, sesinde çınlamalı.
Tıpkı sevgilinin, sevgilisinin bir bakışında her şeyi anlayabilmesi gibi
dürüstlük baktığın an gözlerinden taşmalıdır. (s. 117)
İnsanın kendini diğer insanlardan daha çok sevmesine rağmen kendi hakkındaki yargısına, diğerlerinin düşüncesinden daha az önem vermesine hep şaşarım. (s. 126)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder