(Phillips, Adam, Kaçırdıklarımız Yaşanmamış Hayata Övgü,
Çeviren: Selin Siral, Metis Yayınları, Dokuzuncu Basım: Ocak 2022, s. 165.)
Adam Phillips’ten (Britanyalı psikoterapist
ve deneme yazarı, d. 1954.) okuduğum ilk eser. Yazarın Türkçeye epey kitabı çevrilmiş.
Kitapta Hüsran Üzerine, Kavrayamamak
Üzerine, Yanına Kâr Kalmak Üzerine, Çıkıp Gitmek Üzerine, Tatmin Üzerine ve Deli Rolü Üzerine başlıklı altı deneme var. Ben özellikle Hüsran Üzerine’ye bayıldım. Bunda bir
ara bu konuyu düşünmüş ve bir şeyler karalamış olmam da etkili oldu sanırım. Ayrıca,
bu yazıyı okurken kendi çapında bir şeyler çiziktirenlerin yabancı olmadıkları
bir deneyimi de yaşadım: “Aa, ben buna benzer şeyler yazmıştım!” İnsanoğlu en
emin olduğu görüşlerinde bile yetkin olsun olmasın başka birinden destek
bulunca seviniyor, hiç olmazsa kendisi gibi düşünen birilerinin varlığını görüp
kahrolası yalnızlığın(d)a bir avuntu bulmuş oluyor.
Kaçırdıklarımız temel insani duygu ve tecrübelerimizden bazılarına
dikkat kesiliyor, bu konularda zaman zaman aklımıza takılıveren zor sorular
soruyor: Hüsran nedir? Aşkla hüsran arasında nasıl bir ilişki vardır? Arzulanan
şeye ulaşmak tatmin getirir mi?
Kavrayamamak neden bir küçük düşme duygusuna yol açar? Nasıl olur da
yaşamadığımız deneyimler hakkında, yaşadığımız deneyimlere kıyasla daha çok şey
biliyormuş gibi görünürüz? Yazar, bu sorulara cevap bulmaya çalışırken
özellikle Shakespeare ve Freud gibi isimlere de bol bol göndermede bulunuyor; bize
gerçekten keyifle okunan, zihin açıcı, düşündürücü harika metinler sunuyor. Size
bunlardan birkaç alıntıyla veda edeyim, keyifli okumalar dilerim.
“Gurur diye adlandırılan şey, ne
istediğini bilmek ve ondan vazgeçmemektir.” (s. 15)
“Tragedyayı doğuran şey, dünyanın
bizi değişime maruz bırakmasına izin vermektense onu katletmeyi yeğlememizdir.”
(Stanley Cavell'den alıntı) (s. 18)
“Sadece tatmin edebilen biri
hüsrana uğratabilir si- [s. 21] zi. [...] Biri sizi hüsrana uğratabiliyorsa ona
değer verdiğinizi bilirsiniz. [s. 22]”
“Sevgi talebi her zaman sevgi
konusunda bir şüphe içerir ve tüm şüphelerin temelinde de sevgi şüphesi yatar.”
(s. 23)
“Tüm aşk hikâyeleri hüsran
hikâyeleridir.” (s. 23)
“[...] üç çeşit hüsran vardır: ihtiyaç hüsranı, fantazisi kurulan
tatminin yaşanmamasının yol açtığı hüsran ve gerçek dünyada yaşanan tatminin
arzulanan, fantazisi kurulan tatminle örtüşmemesinin yarattığı hüsran.” (s. 28)
“Belki daimi bir öfke
içindeyizdir ve kendimize yetemediğimiz için kendimizden, istediğimiz şeyi
hiçbir zaman tam anlamıyla vermedikleri için de başkalarından intikam
alıyoruzdur.” (s. 29)
“Deneyimden bir şeyler öğrenmek,
ihtiyacımızı dünyada yaşamakla bağdaşır kılmanın yollarını bulmak anlamına
gelir.” (s. 30)
“Hüsran duygumuzla başa çıkmak,
bu duyguyu anlamak sadece tatmin olmayı garanti altına almak için değil,
gerçeklik algımızı korumak için de zaruridir.” (s. 32)
“Hakiki tatmin, [...]
hissettiğimiz yoksunluğun doğasını anlamamızı sağlayacak ipucu olmalıdır.” (s.
34)
“Aynı kafadan olma hayali,
kavrayamama mevzusunun toptan ortadan kalkacağı bir insan grubuna ya da bir
çifte dair bir düştür.” (s. 52)
“Bütün zorbalıklar başka birinin
ihtiyaçlarını tamı tamına anlama iddiası taşır.” (s. 53)
“Psikanaliz tedavisinin amacı
kişinin kendini daha iyi anlamasını sağlamak mıdır yoksa onu istediği gibi
arzulayabilmesi için özgür kılmak mı?” (s. 56)
“Psikiyatrik tanılar
kavrayamadığımız insan kalmasın diye vardır.” (s. 57)
“Freud'un belirttiği gibi,
çocuğun anne babasına söylediği ilk başarılı yalan -ebeveynlerinin onun zihnini
okuyamadıklarını ve dolayısıyla da alimi mutlak varlıklar olmadıklarını kendine
kanıtladığı an- bağımsızlığının ilk ânıysa, aynı zamanda terk edilmişliğiyle de
yüzleştiği andır bu.” (s. 77)
“Kurtulmanın getirdiği coşku,
maruz kalınan kaybı her zaman dengelemez. Önümüze bakabilmek için neyi
ardımızda bıraktığımızı düşünmemiz gerekir.” (s. 101)
“Tragedyaların sonunda tragedya
kahramanları, kendi tatminleriyle ilgili yanlış fikirlere kapılmış olduklarını
keşfederler.” (s. 115)
“Rol yapabilmek, özellikle de iyi rol yapabilmek, yabancılaşmanın mı, ustalık ve zorlukları aşabilmenin mi semptomudur?” (s. 151)