(Baydar, Mustafa, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, İletişim Yayınları, 1. Baskı, 2015, İstanbul, s. 350.)
* Kitap ilk olarak 1960’ta
yayımlanmış. Röportajlar 1954-60 arasında yapılmış ve çoğu bazı dergilerde
yayımlanmış. Baydar, Ruşen Eşref Ünaydın’ın Diyorlar
ki’sine atıfla böyle bir isim seçmiş olmalı. Sunuş yazısını da Ruşen Eşref
yazmış. İletişim’deki bu baskısını Kıvanç Koçak yayına hazırlamış.
* Kitap büyük bir kısmı çoktan
meşhur olmuş elli şair ve(ya) yazarımızla yapılmış konuşmalardan oluşuyor. (Beyatlı
ile değil kardeşiyle konuşulmuş. Tarancı’yı da kardeşi ve eşiyle konuşmuş
Baydar.)
* Onlarca, belki yüzlerce yazım
hatası var. Yazım ve noktalama konusunda, bir bakıma metnin orijinaline sadakat
konusunda yaşanan kafa karışıklığı giderilememiş.
* Köşeli parantez içinde verilen
karşılıklarda (yöntemsel) bir tutarsızlık var: Bazılarında verilen karşılık
cümlenin kuruluşuna veya isim ve eylemin çekimine uygun hâle getirilmiş, bazılarında
ise sadece karşılık verilmiş. Üstelik bu karşılık verme, açıklama işinde de
gelişigüzel hareket edilmiş; bazen nispeten tanıdık bir kelimenin karşılığı
verilirken daha az yaygın bir kelime atlanmış…
* Dizin yok, Koçak etraflı bir
dizin hazırlasaydı çok işe yarardı.
* Baydar konuşmaya geçmeden önce
sanatçının hayatıyla ilgili bilgiler de vermiş. Bu küçük biyografilerde sanatçının
yaşamıyla ilgili ansiklopedik bilgiler ağırlıkta, fakat Baydar’ın yerinde ve
önemli yorumlarını içerenler de var. Kitabı yayına hazırlayan Kıvanç Koçak bu
biyografilere eklemeler yapmış, yazar ve(ya) şairlerin sonraki yaşamlarından ve
ölümlerinden bahsetmiş. Sanırım, 2015 itibarıyla birkaçı dışında hepsi hayata
veda etmişti. (Akbal 2015’te, Makal 2018’de ölmüş…) Kıvanç’ın, çoğu sanatçının ölüm
sebebini yazması da hoşuma gitti, gülümsetti bu arada.
* Röportajlar birkaç sayfadan
ibaret. Bu nedenle bu yazılara bakıp yazar ve(ya) şairlerle ilgili büyük laflar
etmek zor. Ama az çok anladığım bir şey oldu: Maalesef bu meşhur
sanatçılarımızın çoğu kayda değer bir şey söylememişler. Baydar, Önsöz’de ima
ettiği üzere, bazen edilgen yapılarla, bazen üçüncü kişi ağzından güzel sorular
yönelttiği hâlde sanatçıların bir kısmı bu soruları geçiştirmiş, önemsememiş, beylik
laflar etmiş. Yine de içtenlikten yoksun bulmadıklarım ve keyifle okuduklarım da
oldu: Samim Kocagöz, Refik Halit Karay, Fakir Baykurt, Hüseyin Cahit Yalçın ve Mahmut Makal’la
yapılanlar gibi.
* Konuşmaları teker teker ele alsak daha çok şey söyleyebiliriz, sonuçta edebiyatımızın önemli bir evresinde söz sahibi olmuş, bir kısmı devrim sayılabilecek gelişmelere imza atmış kişilikler söz konusu. Ama şimdilik bu notlarla yetineyim bakalım. Son olarak, edebiyatseverler, edebiyatımızı ve sanatçılarımızı biraz daha yakından tanımak isteyenler kaçırmasın, derim; bu çalışma edebiyatçılarımızın sadece ne dediklerini değil, neyi demediklerini veya diyemediklerini de gösteriyor az çok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder