“Abi,” dedim, gediklisi olduğumuz çay bahçesinin loş ışığında, “benim niye sevgilim yok?”
Sıkça görüşüp dertleştiğim değerli
büyüğüm, düşünme gereği bile duymadan yanıtladı: “Çaban yetersiz oğlum. Kızlar
peşlerinden koşulmasını ister. Yeşil ışık gördüysen yürüyeceksin, abartmamak
kaydıyla biraz ısrarcı olacaksın.”
“Aslında biri vardı abi,” dedim,
içimde birikenleri dökmek için. “Cici bir hatun. Derin siyah gözlerinin
anaforunda yitmemek için çok çabaladım. Başarılı da oldum doğrusu. Hep uzaktan
sevdim. Sevgim içten içe yanan bir kor gibi yaktı beni, ama hiç belli etmedim.”
“Sen öyle san,” dedi, görmüş
geçirmiş birinin pek de hoş olmayan rahatlığıyla.
“Gerçekten abi, çok dikkat ettim.
Ama bir gece saat üçte mesaj geldi. Bir yazımı okumuş da, şu cümlede ne demek
istemişim falan… Sabaha kadar yazıştık. Ah, o anlar! Mesaj yazarken nasıl da
titriyordu ellerim!”
“Ee?” dedi. Alaycı bir ton vardı
sesinde, onu hiç böyle bilmezdim. İçimden, “Bir dinle yahu!” diyordum,
anlatacaklarımı zaten biliyormuşsun gibi davranma.
Yine de, bozuntuya vermeden devam
ettim: “Neyse, bir gün dayanamadım, ‘Seni seviyorum kara gözleri mezarım
olmayasıca,’ dedim, ‘seni çok seviyorum yavrum.’ Ne dedi biliyor musun abi?
Meğer biz arkadaşmışız. Üzülmekten ziyade canım sıkıldı. ‘Arkadaşlarınla böyle
misin?’ diye sordum. ‘Nasılmışım?’ dedi. Bir şey demedim.”
“Olabilir Ömer,” dedi büyüğüm.
“Seni arkadaş olarak görmüştür.”
“Ama abi, biz öpüşmüştük,” dedim
alçak sesle.
“Olsun, normal şu zamanda.”
“Öyle mi?” dedim
uslu bir çocuk gibi. Sonraki sözlerini pek takip edemedim. Demek, ben onunla
evlenip iki çocuk yaparken, kara gözlümün beni sadece bir arkadaş olarak
görmesi normalmiş.
13.06.2025, Cuma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder