Daha ilk görüştü çarpılmıştı. İlk görüşte aşkın budalaca bir şey olarak görüldüğünü biliyordu. Bu yüzden ona sorsak, âşık olduğunu kabul etse bile bunun ilk görüşte olmadığını söylerdi. Her neyse, konumuz bir ayrım yapmak değil; Mülayim’in Şerife’ye nasıl ve neden tutulduğu ve bu aşkın sonu.
Aynı okulda
çalışıyorlardı. Mülayim, Şerife’yle tanışırken karşısında mutsuzluktan ölmek
üzere olan, acılar içinde bir kadın gördü. Yüzü, gözü, bakışı, duruşu, ses
tonu, adımlarını atışı, oturuşu, kalkışı tek ilacı sevgi olan bir mutsuzluğun
çeşitli düzeylerdeki belirtilerinden başka bir şey değildi.
Mülayim onu
kurtarmak istedi. Bunu yapabilirdi. Zekiydi, kültürlüydü, sevecendi. Birini
tutkuyla sevebildiğini görmek ve göstermek istiyordu. Çorak toprağı
gönendirmek, kuru bir dalı yeşertmek, bir yaşayan ölüyü diriltmek istiyordu.
Talihsiz bir evlilik atlatan ve üç çocuğuyla yeni bir hayata başlayan Şerife’nin,
Mülayim’in ilgisine kayıtsız kalması için hiçbir sebep yoktu. Mülayim hiç
evlenmemişti ve Şerife’den beş yaş küçüktü; ama Şerife’nin bunları sorun
edeceğini düşünmüyordu.
Aşkını itiraf
etti. Şerife pek belli etmese de memnun olmuştu. Mülayim bir gün, önceden
hazırlayıp buzdolabına koyduğu bir poşet gül yaprağını, onun dolabına kapak
açılınca yapraklar etrafa saçılacak şekilde yerleştirdi. Şerife’nin bu sürprize
karşılığı acı bir gülümseme oldu. Mülayim gülümsemenin acısını görmedi. Başka
bir gün, içi fındık ve hurma dolu süslü kutular koydu dolabına. Şerife pek
zayıf sayılmazdı ama onun beslenmesini, güçlenip canlanmasını istiyordu.
Mülayim ne yapıp
edip Şerife’yi mutlu edecekti. Bunu çok istiyordu. Biricik sevgilisi
gülümsesin, gamzeleri çıksın, gözleri parlasın yeterdi. Sabahlara kadar
düşünüyor, onun hoşuna gidecek iltifatlar bulmaya çalışıyordu. Doğrusu,
buluyordu da. Ah, neler neler söylemişti ona! Sıradan sevgi
sözlerini tercih edemezdi Mülayim. Özgün bir şeyler yaratmalıydı. Doğuştan
tutkulu ve sanatla ilgili biri olarak bunu yapması zor da olmuyordu. Bazen başörtünle
yanağının arasında sıkışıp kalmak istiyorum, diyordu ona. Bazen de eski bir beyit okuyor,
türlü şirinliklerle açıklamalar yapıyordu. Onun hoşuna gitmek, onu ne kadar
sevdiğini göstermek istiyordu. Şerife çok sevildiğini, deli gibi sevildiğini
bilince, Mülayim’i kahreden mahzunluğundan sıyrılacak, neşeli biri olacaktı.
Ama olmadı. Sanki Mülayim’in sevgisi arttıkça Şerife’nin ilgisi azaldı. Mülayim üzüldü, içine kapandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder