Aynı sokakta oturduğumuz, seksenini geçmiş bir teyze var. Zaman zaman tüyleri kıvırcık, açık kahverengi renkli, küçük bir köpeğiyle gezerken rastlıyorum. Her zaman şık. Saçları daima taranmış, düzleştirilmiş, dudakları rujlu. Özellikle kahverengi ve tonlarını tercih ediyor. Asortiye çok önem veriyor. Sanırım köpeğinin renklerini ve kıyafetlerini bile göz önüne alıyor. Çapı en fazla bir buçuk kilometrelik bir dairede yalnız başına takılıyor.
Onu her
gördüğümde hâlâ bu kadının öyküsünü yazmadım diye hayıflanıyorum. Öyle birinin
öyküsünü yazmayacağım da kiminkini yazacağım? Tembellik benimkisi! Al sana yaşlandıkça
içine çekilmenin, büzülmenin, küçülmenin canlı bir örneği. Yaz ha yaz! Çocuk
sahibi olmadığını, tek evladını korkunç bir kazada yitirdiğini, ilk aşkına olan
hastalıklı bağlılığı yüzünden hiç evlenmediğini, üç çocuğu ve yarım düzine
torunuyla yıllardır görüşmediklerini, bir yaz günü yine yürürken kaldırıma
yığılıp kalacağını, evde uykusunda son nefesini vereceğini ve öldüğünün köpeğin
havlamalarıyla anlaşılacağını, hiç de sanıldığı gibi yalnız ve mutsuz
olmadığını…
İyi ama anlatmaya değer ne var bunlarda, dediğini duyar gibiyim. Haklısın, sıradan bir konuyu güzel bir anlatım öykü hâline getirebilir. Bu da benim sahip olduğum bir özellik değil. Anlatım konusundaki yetersizliğimi çarpıcı bir konu bularak ya da bir konunun ilginç bir noktasına parmak basarak telafi edebilirdim fakat bunu da beceremedim; sıraladığım şeyler çok sıradan. Bilmem ki ne yapsam. Düşüneyim biraz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder