(Aydemir, Şevket Süreyya, Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi, 2019.)
“Suyu Arayan
Adam”, Şevket Süreyya Aydemir’in otobiyografik eseri. Roman tadında bir kitap. 1900’lerin
başından 1950’lere kadar gelen bir tarih kesitinde, heyecan verici pek çok
olaya yer veren bir eser. Aydemir, savaşı bizzat yaşamış, cephelerde bulunmuş,
hapishane de yatmış, dindar bir çocuktan sosyalist bir gence dönüşmüş, orada da
kalmayıp arayışını sürdürmüş, “Kadro” ile bize has bir inkılâp ideolojisi
yaratmaya çalışmış bir figür.
Aydemir’i
yeterince titiz bulsaydım yazdıklarının doğruluğundan bu kadar şüphe etmezdim.
Ama eserde o kadar çok hata var ki!.. Verilen tarihler kesinlikle kontrol
edilmeli. Aynı dipnotta bile birbiriyle çelişen tarihler var. Bunun sebebi ne
olabilir? Diyelim ki Aydemir Osmanlıca yazdı, başka biri günümüz alfabesine ve
rakamlarına çevirirken hata yaptı. Aydemir neden kontrol etmedi, ettiyse fark
etmedi mi? Eserde yazım birliği de bulunmuyor. Eksik harfler, kelimeler... Eser
1959’da yapmış ilk baskısını. İkinci basım Remzi’den, 1965 yılında. Okuduğum 39.
basım (Ocak 2019) yine Remzi’den. Yani bunca basımdan sonra hâlâ bu hataları
görmemiz tuhaf. Açıkçası birilerine atfedilen sözler veya alıntılara da güvenemedim.
Yazar sanki hafızasına fazla güvenmiş gibi. Üstelik kendinden emin de bir dili
var.
Hatıra ve otobiyografide
anlatılanlara inanmaya daha yatkınım bir okur sayılırım, ama “Suyu Arayan Adam”
beni ciddi kuşkulara düşürdü. O kadar önemli olaya tanıklık edeceksiniz ama
bunları üzerinde titizlenmeden, roman yazar gibi yazıp geçeceksiniz… Dipnotlar
vereceksiniz, göndermeler yapacaksınız; eserinize bilimsel bir hava
vereceksiniz; fakat eseriniz onlarca basit hatadan geçilmeyecek…
Peki, okunmaya değmez mi bu otobiyografi? Bence, dikkat çektiğim hususları göz ardı etmeden okunmasında yarar var. Özellikle son sayfalar oldukça dokunaklı. Genç yaşında büyük hayaller peşinde koşacak kadar hırslı olan Aydemir, altmışından sonra kaderine razı, mülayim bir emekli amcaya dönüşmüş görünüyor. Epiktetos’tan yaptığı güzel alıntılar da -umarım doğrudur- “su”yu olmasa da teselliyi Stoacılık’ta bulmuş gibi bir izlenim veriyor bana. Hoş, çok hoş!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder