Geçen gün bir öğretmen arkadaşla toplum olarak neden böyle olduğumuzu konuştuk, tartıştık. “Dün,” dedim, “bir dispanserin yanından geçerken bahçede sigara içen bir doktor izmariti dışarı fırlattı. İzmarit az daha üstüme düşüyordu.” “Doktorların geneli öyle. Kendilerini yüksekte görüyorlar, böyle şeyleri umursamıyorlar,” dedi. “Bizim apartmanda da var. Çocukları da doktor. Adama, artık herkesin iki arabası oldu, en azından birini dışarı park edelim de bahçede çocukların oynayabileceği bir alan olsun, dedim. ‘Ya hocam, ne olacak! Şurada oynarlar’, dedi. Bir sıkıntı var gerçekten,” diye devam etti arkadaş. “Ama bu zamanla olur. Ben eskiden yaya geçitlerinde durmazdım, son zamanlarda durmaya başladım. Şimdi benim durduğumu görüp çocuklarım da duracak. Bu medeni ülkelerde de böyle olmamış mıdır abi? Belki elli yüz yıl sürmüştür; biz daha yeni şehirleşiyoruz...”
Açıkçası, katılmadım arkadaşıma. Medenileşme
veya dürüst vatandaş olma konusu insanların keyfine bırakılırsa daha çok
bekleriz. Otorite gücünü gösterecek. Elbette, bu bir süreç işi ve sadece zor
kullanarak kotarılamaz ama eğitimin, görgünün yanında zor da olacak ki çabalar
bir işe yarasın. Sorunumuz yere çöp atmamak veya tükürmemek değil sadece,
düpedüz dolandırıcılık. Hadi yere tükürme mevzusu yeterince medenileşmediğimiz için
söz konusu olsun; az tartmak, kıyma diye tavuk taşlığı satmak da mı medeni
olmadığımızdan?.. Laf bunlar! Türkiye Batılılaşmaya yüzyıllar önce başladı,
daha kaç yüzyıl geçmesi gerekiyor. Geniş halk kesimleri zordan anlar,
güdülmekten anlar. Bu işte gevşeklik göstermek aslında o geniş yığınlara da
kötülük etmektir.
Popülist söylemlere, boş hamasete kananların aptallığı kendilerine olmasa bile çocuklarına zarar verir. Otoritenin
ve elitlerin bir görevi de yığınları yığınlara rağmen korumaktır. Yani mümkün
olduğunca, yumuşak yumuşak, tatlı dille, onlara geri zekâlı olduklarını ima
etmeden, eğiterek, gerektiğinde ödül ve cezalarla… Olmuyor yoksa!
22.02.2025, Ct.