31 Ocak 2025 Cuma

İYİ GELEN BİLGİ

Esra Hanım, belli bir yaşa gelip de kötü yaşadığını fark eden pek çok yetişkin gibi telaşa kapıldı. Kötü gidişe son verme istek ve hatta azmiyle doldu. Nasıl daha iyi yaşayabileceğine taktı kafayı. Korkunç duygu değişimleri yaşamaya başladı; hayatını bütünüyle değiştirip güzelleştirecek bir mucizeye de inandı, durumunun her geçen gün kötüleşip son nefesini acı verici bir pişmanlıkla teslim edeceğine de. 

Beyaz atlı prensini bulamadığı için evlenmemiş, zamanla kafayı cinsellikle bozmuş şapşal heriflerden sıdkı sıyrılmıştı. Aile hayatının rutinlerine gömülüp gitmiş tutkusuz hemcinslerinden de. Kendisini kediye köpeğe adayamayacak kadar da şuurluydu. Acaba ne yapmalıydı?

“Sanki yaşamaya korkuyorum,” dedi evinin penceresinden dışarıya bakarken. “Ne bu ürkeklik, ne bu hımbıllık canım! En son ne zaman düştüğümü hatırlamıyorum. Tabak çanak kırdım mı hiç?” Sanki sorularını cevaplamak ister gibi bir süre düşündü. “Ne alakası var? Bir bardak olsun kırmadığım için mi kötü yaşıyorum ben? Düşüp kolumu bacağımı kırsaydım daha mı iyiydi yani?” Hışımla doğruldu. “Bırak laf ebeliğini Esra! Ne demek istediğim açık. Böyle hayat olmaz. Bir şeyler yap!” Evin içinde döndü durdu. “Bir şeyler yapacak mısın canım! Söyle, bir şeyler yapacak mısın?”

Yatak odasına gitti. Komodinin alt çekmecesini açıp üzerine öteberi konulmuş tablet kutusunu çıkardı. Kutuyu yatağın üzerine bıraktı. Düşündü. Açsa mıydı kutuyu? Çok geçmeden açtı kararlılıkla. Kılıfıyla birlikte bir mendile sarılmış, dede yadigârı Fransız onlusunu aldı eline. Gülümsedi. “Bazı geceler seninle şöyle bir turlayalım, olmaz mı canım? Hatta bu gece başlayalım.”

Yarım saat içinde, gecenin bir yarısı, şehrin en tekinsiz sokağında bir kadının ayak sesleri çınladı. Esra bir yandan sanki savaşmaya gidiyormuş gibi korkuyor, bir yandan da kendisine zarar verecek biri çıkarsa gözünü kırpmadan şarjörü boşaltacağını biliyordu. Bu bilgi iyi geldi ona.    

25-31.01.2025

29 Ocak 2025 Çarşamba

ÖNCE BİR KÜSELİM DE…

X’te arada bir kafe ve restoranlardaki pahalılıktan ve kalitesizlikten yakınan gönderilere rastlıyorum. Yine bir gönderi çıktı karşıma. Konuyu biraz düşündüm. Gerçi aynı gün ve bir gün öncesinde yaşadıklarım sebebiyle zaten meseleyi düşünüyordum. Önce yaşadıklarımı anlatayım.

Acıkmıştım ve canım kırmızı et çekti. Şehrin merkezinde bir iki tur attım. Her yer tavuk dönerci, tavukçu… Birkaç yerde et döner… Etliekmek ve pide de var. Köfteci ve kokoreççi de. Fırın kebabı? O da var yakınlarda ama parasına göre hiç de üst düzey bir et (yemeği) sayılmaz bence. Ben böyle kiloyla kuzu pirzola satan ya da löp löp et yiyebileceğim bir yer arıyorum. Yakınlarda biftek yiyebileceğim bir yer yok mesela. Bu durumda koca şehirde, şehrin merkezinde onlarca restoranın arasında et yiyebileceğim doğru düzgün yer yok sonucuna varabiliriz. İlginç, değil mi? Bu durum başlı başına bir yara aslında.

Neyse, daha önce de gittiğim bir yere oturdum artık. Kuzu şiş istedim, ekmek arası. Porsiyonundan bir beklentim olsaydı porsiyon isterdim. (Valla cimriliğimden değil.) Ekmeğin çenesinde bir iki et parçasının ve salatanın bulunduğu yemeğimi yedim. İnsan utanır ya, menüye öyle bir şey koymaz. Neyse…

Bir gün sonrasında da bir AVM’de kuşbaşılı pide sipariş ettim. Yanında kola ve turşu. Pidede kuşbaşı yoktu. Ne vardı mı diyorsunuz. Söyleyeyim: İrice birkaç kıyma parçası, o kıyma parçalarına benzetilmiş domates parçaları. Adamlar domatese bile kıyamamış ki pidede yer yer ciddi boşluklar vardı. Görseldekinin üçte biri kuşbaşı olsa keyifle yerdim sanırım, ama maalesef!.. Üzüldüm. Çok fakir olmalıydım, et yiyemiyordum. En iyisi kasaptan et almak sonucuna vardım. Bir kuzu but alıp eve gittim. Kendim işledim budu. Bir yandan da beni kazıklayan işletmelere sövdüm.

Ne yaparsanız yapın! Kaliteyi yerin dibine batırın, fiyatları arşa çıkarın! Çok daha fazla dikkat edeceğim, seçici olacağım. Küsüyorum hepinize! Bundan haberinizin olmaması umurumda değil, anladınız mı? Küsmek (buğzetmek) muhatabımıza etkisi bakımından görece zayıf bir tavırdır; fakat değerlidir. Bu görece zayıf tavrı gösteremeyenler sanmam ki daha fazlasını yapsın. Tavşan dağa küsmüş de dağın haberi olmamış,* derler. Oysa insan onuruna yakışan en azından küsebilmektir; önce bir küselim de…

---

* Ben bu atasözünü biraz yanlış anlıyorum nedense. TDK, “önemsiz kişi, önemli kişiye küsse önemli kişinin umurunda bile olmaz” şeklinde tanımlıyor. Ben kişiler bağlamında değil de eylemin gücü veya güçsüzlüğü bağlamında bir anlam çıkarıyorum.

27.01.2025, Pt.

24 Ocak 2025 Cuma

TAVUK DÖNERİ BEN DE SEVERİM

Kendimi bildim bileli, toplumsal sorunlara dair idealist görüşlerin sulandırıldığını, bu görüşleri dile getirenlerin açık veya örtük çeşitli dokundurma ve alaylara maruz kaldığını gözlemliyorum. Mesele bu “dertli” insanların kendilerini yıpratmalarına engel olmak değil, düpedüz alay etmek onlarla!

Bu yüzden olsa gerek, ciddi konularda bir şeyler söylemek isteyen sorumluluk bilinci görece gelişmiş yurttaşlar, konuşmadan önce kırk kere düşünüyorlar, korkup çekiniyorlar. Siyasi baskı sebebiyle netameli konularda konuşma korkusundan bahsetmiyorum; o her zaman vardı. Bir siyasi görüşü hedef almayan, bazı toplumsal aksaklıklar, çevre sorunları veya eğitim gibi konularda dile getirilen düşünceler de sulandırılmaya çalışılıyor. Bu görüşler ciddiye alınıp aynı ciddiyetle sert biçimde eleştirilebilir, buna da eyvallah; benim dikkat çekmek istediğim nokta bu çabanın hafifsenmesi, ciddiye alınmaması.

En kötüsü de bu sulandırma işinin meseleyi ortaya atanlar tarafından yapılması. Konuyu açanlar onlar, ciddiye almış gibi görünenler onlar, bizi konuşturmaya çalışanlar onlar… Kafa yorup bir şeyler söylediğimizde “Aman, dünyayı sen mi kurtaracaksın!” diyenler de onlar. Olmaz ki!

Kimileri de iletişimin arttığı, dünyanın küçük bir köye dönüştüğü çağımızda bu olguya ters biçimde müthiş bir iletişimsizlik yaşandığını söylüyorlar, kim kimi ne kadar dinliyor ki, diyorlar. Tamam, doğru olabilir bu, dinlemeyeceksen dinleme ama alay etmek nedir arkadaş!

Gerçi, düşündüm de insanımız neyi ciddiye alıyor ki? Kendini önemsiyor mu sanki? Önemsiyor gibi yapıyor, kendini kandırıyor. Yediğimiz içtiğimiz ortada, yaşadığımız hayatlar ortada… Kırk gram kokmuş tavuk dönere yumul sen, yanındaki beyaz sıvıyı lıkırdat ve dünyanın anasını sat! Bravo, tavuk dönerci fakir pislik seni!

24.01.2025, Cuma

22 Ocak 2025 Çarşamba

ÖLGÜN PEKİ

Bayan N., Harran Biyoloji’den mezun olup Kastamonu Nüfus’ta çalışmaya başlayalı yirmi yıl olmuştu. Tıp gelmeyince biyoloji yazmış, okul bittikten sonra öğretmen olamayınca da nüfusta memurluğa başlamıştı. Başlarda mezun olduğu alanla çalıştığı iş arasında bir alaka kurmaya çalışmıştı; insan popülasyonuyla ilgileniyordu, insan da bir canlıydı, demek ki yaptığı iş oldukça biyolojikti… Zamanla, kendini kandırdığını anladı, biyolojiyle nüfus memurluğunun bir ilgisi yoktu. “Ama” dedi, “ben biyolojiyi de sevmiyordum ki, sırf tıbba yakın diye yazdım.” Biraz rahatlamıştı. “Sevmediğim iki işten hangisini yaptığımın çok da bir anlamı yok!”

Peki, tıbbı seviyor muydu? Bir gün, yine derin düşüncelere dalmışken tıbbı da sevmediğini itiraf etti. “İyi de ben neyi seviyorum? Tutkuyla sarılacağım bir uğraş var mı? Neden yaşıyorum ben?” Okuduğu kitapları, gezip gördüğü yerleri, hayran olduğu insanları, yediği yemekleri, eğlendiği etkinlikleri, dağı, denizi, hayvanları düşündü. En ufak bir heyecan duymadı. “Ne boş insanmışım ben!” Bu meseleyi burada bırakamazdı; düşünecekti, her şeyi düşünecekti. Bu kadar sıradan biri olmak zoruna gitti. Uysal kişiliği, sevecen tabiatı gözüne görünmez oldu. Sorunsuz görünen evliliği, büyüttüğü iki çocuk?.. Hiçbir şeydi. İş arkadaşları ve komşularıyla hiç sorun yaşamaması, geçinip gitmesi?.. Önemli değildi. Önceki yıl aldıkları yazlık ve yeni aldıkları son model araç?.. Ne anlamı vardı bunların!

Bayan N.’nin içi sızladı, göğsü fena daraldı. Dayanamadı, bir anda patlayıp hüngür hüngür ağlamaya başladı. “Ne yaptım ben, niçin yaşadım? Bomboş bir hayat! Hayır!..” Kocası Salih Bey gürültüye koşup geldi. N.’ye sarıldı, ne olduğunu sormadı, hiçbir şey demedi. Saçlarını okşadı, yağmur gibi yağan damlaları sildi, teskin etmeye çalıştı karısını. Şakağından öptü onu, başını göğsüne yasladı. Tek kelime etmedi. Biraz sakinleşen bayan N., kocasının yüzüne bile bakmadan gayet kararlı biçimde “Boşanmak istiyorum” dedi. Ölgün bir “Peki” döküldü Salih’in dudaklarından.

22.01.2025, Çarş.

17 Ocak 2025 Cuma

DÜŞÜNÜRKEN ÖLEN ADAM

Hilmi Bey her gün bir iki saat de olsa düşünürdü. Kendini en sadık hissettiği konuydu bu; düşünmeyi hiç bırakmamıştı. Bir kahve düşkünü nasıl her gün kahve içerse Hilmi Bey de hemen her gün düşünürdü. Düşünmeyi seviyordu. Doğrusu ne düşündüğünün önemi yoktu, düşünmenin kendisi muazzam bir şeydi onun için. Bekâr olduğunu bilen arkadaşları bazen günü nasıl geçirdiğini, sıkılıp sıkılmadığını sorarlardı. “Ben,” derdi, “her gün iki üç saat düşünürüm. Olur da yoğunluktan falan düşünemezsem sonraki gün eksiğimi kapatmaya çalışır, iki üç saat fazladan düşünürüm.”

İnsan her şeyi yapamaz ama her şeyi düşünebilir, hayal edebilir, kurabilir. Hilmi Bey düşünmenin zevkini çok erken yaşlarda tatmıştı; zaman içinde paralel bir evren oluşturdu kafasında. Atay ve Tanpınar’ın bazı karakterleri gibi hayatı kafasının içinde yaşıyordu. Ona göre, ulu Tanrı’nın insanoğluna en büyük vergisiydi düşünebilmek. Sık sık “Bizi düşünmek kurtarabilir ancak,” derdi, “soğuk ve kirli gerçek hayattan bir şey çıkmaz, düşünmenin taptaze iklimine geçmeliyiz, kendimizi yetiştirmeli, düşüne düşüne olgunlaşmalıyız.”

Bu kadarla kalsa hiçbir sorun yoktu. Bir gün abarttı, diline bir meditasyon lafı dolandı. Meditasyon aşağı, meditasyon yukarı… Yıllardır düşünüyordu, ne kendine ne de başkalarına zarar vermeden*, yeni bir tarz denemeden, hep yaptığı gibi… Bu meditasyon da nereden çıkmıştı? Düşünmeyi törensel kılmanın ne anlamı vardı?

Evinin kuzey cephesindeki küçük bir odayı meditasyon odası yaptı. Sanki bir rahatsız eden çıkacakmış gibi kapıya “DİKKAT! DÜŞÜNÜYORUM.” yazdırdı. Önceden hiç sevmediği gotik tarza meyletti; karanlık, soğuk ve gizemli bir hava yaratmaya çalıştı. Odanın her yanına çeşit çeşit şamdanlar, mumluklar, tütsülükler koydu. İrice bir dalı dip köşeye yerleştirdi. Dalın bir ucuna bir baykuş tahniti tutturdu, diğer ucuna bir kara cübbe astı…

Bir gün, ne yazık ki meditasyon döneminin daha başlarında, yaşadığı sokaktan dumanlar yükseldi. İtfaiyenin acı çığlığını ambulansınki takip etti. Çok geçmeden, tarihin ilk olmasa da nadide meditasyon şehitlerinden birinin kömürleşmiş cesedini kimseye göstermemeye çalışarak sedyeye aldılar.

---

* Daha önce de yazdığım gibi çifte olumsuzluğu kusur saymıyorum hâlâ.

17.01.2025, Cuma

PLAN PROGRAM

Geçen haftaki ödevi yapmaya çalışalım bu yazıda. Ödevi hatırlayalım: “Şimdi sana ödev: Ne istiyorsan net bir biçimde yaz; hedefini belirle. Sonra bunu nasıl gerçekleştireceğini düşün ve planla. Bir takvim oluştur, eylem planı yap ve plana sadık kalarak kararlı biçimde ilerle. İşte bu kadar! Haftaya görüşmek üzere…”

1) Eylül 2030’dan itibaren memurluğu bırakıyorum. O zamana kadar FÖ hedefi doğrultusunda yürümeye devam… 2024’e göre biraz daha esnek biçimde… 80 aylık bu hedefle ilgili süreci yayımladığım aylık raporlarla takip ediyorum. Bu hedefte bir değişiklik yok, şimdilik her şey kontrol altında sayılır.

2) Okuma, yazma, spor, beslenme, hobi ve eğlenceyle ilgili olarak 2025 başında belirlenen çizelge doğrultusunda sonraki yıllarda da devam edilebilir. Duruma göre ekleme çıkarma yapılabilir.

3) FÖ’den önce yeni bir şehir, yeni bir iş yeri, yeni bir ev düşünülebilir, araba da gerekiyor. Bu konularda araştırma yap, sahile yakın küçük yerleşim yerlerini araştır. Bunun için tatilleri kullanabilirsin. (Böyle hedef olmaz, net olmayan şeyler var. Bu maddenin üzerinde çalış, somut hedefler belirle belirleyeceksen.)

1. ve 2. maddeler net, kurcalanacak bir durum yok denebilir. 3. madde üzerinde durulmalı, fakat acelesi de yok; 2030’a kadar epey zaman var. Yine de yavaş yavaş birtakım çalışmalar yap, bu maddedeki hedefleri somutlaştır, evreni daralt…

Evet, hepsi bu. Yazıya başlamadan önce de en önemli, zorlu ve belirgin olmayan* husus 3. maddeydi, yazıyı bitirdim şimdi de öyle. Öyleyse, bu maddeyi bir düşüneyim, kısmen veya tamamen netleştireyim. Hayırlısı…

---

* Böyle ifadeleri anlatım bozukluğu saymamaya çalışıyorum.  

17.01.2025, Cuma

11 Ocak 2025 Cumartesi

HAREKETE GEÇ!

Ne zaman yürürlükteki yaşama biçimini düşünsen, kendine insanların nasıl olup da buna razı olduğunu soruyorsun. Ama senin ne farkın var; razı değilsin de ne oluyor sanki, kerhen devam edip gidiyorsun. Üstelik gözden kaçırdığın bir husus var: Bu yaşama biçimine insanların çok büyük bir kısmı razı olsa da olmayan insanlar da var, binde bir de olsa var. Dolayısıyla, bir alternatif arayışında isen pekâlâ sen de farklı bir yaşama biçimini deneyebilirsin.

Ne istediğini gerçekten biliyor musun? O şeyi gerçekten çok istiyor musun? Diyelim ki ne istediğini biliyorsun ve onu çok istiyorsun; harekete geç, seni tutan ne?

Hem yaşamında ciddi bir değişiklik olsun istiyorsun hem de bunun risksiz ve kolayca gerçekleşmesini. Mümkün mü bu? Kendini kandırma dostum; gözlerini karart, harekete geç! Birtakım kararlar düşünüp taşınmayla, eskilerin teenni dedikleri yolla alınmaz, alınamaz; cesur ol! Ömür tükenip gidiyor, ileride yaptığın için değil, yapmadığın, en azından denemediğin için pişman olmayasın.

Şimdi sana ödev: Ne istiyorsan net bir biçimde yaz; hedefini belirle. Sonra bunu nasıl gerçekleştireceğini düşün ve planla. Bir takvim oluştur, eylem planı yap ve plana sadık kalarak kararlı biçimde ilerle. İşte bu kadar! Haftaya görüşmek üzere…

11.01.2025, Ct.

6 Ocak 2025 Pazartesi

OLMUYOR

Bazılarımız insan ilişkilerini yönetme güç veya yeteneğinden yoksun doğuyoruz sanırım. Yani medeniliğin pek çok gereğine sahip olsak da insan ilişkilerini yönetmeyi sağlayacak o güç veya yetenek bizde bulunmuyor. İşin kötüsü onu sonradan da bir türlü öğrenemiyoruz. Sosyalleşme denen süreçte toplum veya hayat elbette bize de pek çok şeyi öğretiyor; fakat o şey eksik kalıyor. Ne yazık ki, o eksiklik -her ne ise- hayatımızı tatsız hâle getirmeye yetiyor.

Her ne ise, dedim; ama aslında onun ne olduğuna dair bir şeyler söylenebilir. Galiba o eksiklik rol yapma becerisi. Rol yapamıyoruz. Geçinme, geçinip gitme konusunda rol yapamıyoruz. Medeniliğin olmazsa olmazı olan içtenliksizliği bir türlü kendimize yakıştıramıyoruz. Onay veya övgü bekleyen anlık, basit söz ve tavırları bile kafamızda tartmaya kalkıyoruz. Ne gereği var! Güzel, de geç. Öyle değil mi?      

Ülkeyi hatta dünyayı kurtarmaya azmetmiş bir idealist misin sen? Dürüstlük abidesi misin? İnsanların çıkarlarını düşünerek yanında yörende bulunmayı veya irtibatta kalmayı isteyecekleri varlıklı biri misin? Ünlü bir sanatçı mısın? Herhangi bir özelliğiyle öne çıkan parlak bir insan mısın? Derviş gibi takılabilecek aşmış bir insan mısın? Bu kişilerden biri olmak gibi bir hayalin mi var? Ee, o zaman ne diye çıkıntılık yapıyorsun? Takıl herkes gibi işte.

Tamam, ama olmuyor. Vallahi olmuyor.

06.01.2025, Pt.

4 Ocak 2025 Cumartesi

2025 GELMİŞ

Daha fincandayken alacaksın kahvenin tadını, yemeğin tadını tabaktayken. Keyif budur, yaşamak budur bence.

Seni görmeyen manzaraya ne diye nazar edesin? Hayran hayran seyrettiğin ağaçlar, gümüş göze, menevişlenen dalga… Bil ki onlar da seni görüyor; bakışıyorsunuz. Bak, ömür sermayen bir yıl daha azaldı. Seyrin lezzetinden uzak kalma!

Arzu ettiğin düzeni yaşam biçimin hâline getir, fakat yormadan, yorulmadan... Düşmanını devirdikten sonra boşluğa düşenlerden olma. Karşı çıktığın bir düzen yokken bile devrimcisin sen, asıl o zaman devrimcisin.

Ye, iç, gez, sev, sevil! İnsanlığın gidişatını dert edinmenin faydası yok. Zaten, belki de, mesele yürürlükteki sistemin vahşiliği falan değil, insanoğlunun özündeki aşırılık. Her şey olacağına varır, olacağı değiştirmek mümkün olsaydı yaşanan onca aptallığı distopyalarda bile görmezdik.

Her yılbaşında geride bıraktığın yılı değerlendiriyorsun, yeni yıl için hayaller kuruyor, planlar yapıyorsun… Ne oldu, ne değişti? Hiçbir şey!

2025’te aynısı olmasın. Neden aynısı olmasın, biliyor musun? Çok üzüleceğin için değil; zaten alışkınsın, üzülmezsin. Bir değişikliğin elinden gelip gelmediğini görmeni istiyorum, işte o yüzden. Bir de şey, 2025 sayı olarak da hiç fena durmuyor, hani beşlik sisteme göre küsuratsız falan…

Bol şanslar, mutlu yıllar!

04.01.2025, Ct.