Esra Hanım, belli bir yaşa gelip de kötü yaşadığını fark eden pek çok yetişkin gibi telaşa kapıldı. Kötü gidişe son verme istek ve hatta azmiyle doldu. Nasıl daha iyi yaşayabileceğine taktı kafayı. Korkunç duygu değişimleri yaşamaya başladı; hayatını bütünüyle değiştirip güzelleştirecek bir mucizeye de inandı, durumunun her geçen gün kötüleşip son nefesini acı verici bir pişmanlıkla teslim edeceğine de.
Beyaz atlı prensini bulamadığı için evlenmemiş, zamanla kafayı cinsellikle bozmuş şapşal heriflerden sıdkı sıyrılmıştı. Aile hayatının rutinlerine gömülüp gitmiş tutkusuz hemcinslerinden de. Kendisini kediye köpeğe adayamayacak kadar da şuurluydu. Acaba ne yapmalıydı?
“Sanki yaşamaya korkuyorum,” dedi
evinin penceresinden dışarıya bakarken. “Ne bu ürkeklik, ne bu hımbıllık canım!
En son ne zaman düştüğümü hatırlamıyorum. Tabak çanak kırdım mı hiç?” Sanki
sorularını cevaplamak ister gibi bir süre düşündü. “Ne alakası var? Bir bardak
olsun kırmadığım için mi kötü yaşıyorum ben? Düşüp kolumu bacağımı kırsaydım
daha mı iyiydi yani?” Hışımla doğruldu. “Bırak laf ebeliğini Esra! Ne demek
istediğim açık. Böyle hayat olmaz. Bir şeyler yap!” Evin içinde döndü durdu.
“Bir şeyler yapacak mısın canım! Söyle, bir şeyler yapacak mısın?”
Yatak odasına gitti. Komodinin
alt çekmecesini açıp üzerine öteberi konulmuş tablet kutusunu çıkardı. Kutuyu
yatağın üzerine bıraktı. Düşündü. Açsa mıydı kutuyu? Çok geçmeden açtı
kararlılıkla. Kılıfıyla birlikte bir mendile sarılmış, dede yadigârı Fransız
onlusunu aldı eline. Gülümsedi. “Bazı geceler seninle şöyle bir turlayalım,
olmaz mı canım? Hatta bu gece başlayalım.”
Yarım saat içinde, gecenin bir
yarısı, şehrin en tekinsiz sokağında bir kadının ayak sesleri çınladı. Esra bir
yandan sanki savaşmaya gidiyormuş gibi korkuyor, bir yandan da kendisine zarar
verecek biri çıkarsa gözünü kırpmadan şarjörü boşaltacağını biliyordu. Bu bilgi
iyi geldi ona.
25-31.01.2025