30 Eylül 2025 Salı

OLACAK OLACAK

Tek isteğim şöyle biraz bahçesi olan müstakil bir evde aheste aheste yaşayıp gitmek. Uzun zamandır böyle. Önemli bir sebep yokken yeni bir eve taşınmam, harekete geçebilmem yani, beni biraz cesaretlendirdi. Önümüzdeki yaz belki de bir şeylere girişirim.

İnsanlar genelde gençken girişken oluyorlar, cesur oluyorlar. Bu özellikleri yaşlandıkça da devam etmeli bence. Çünkü en önemli varlığımız, ömür sermayemiz elden gidiyor, bir şeyler yapacaksak geç kalmamalıyız. Gerçi yaşı ilerlemiş insanlar zaten işlerini yoluna koyuyorlar, hayallerini gerçekleştiriyorlar; çabalarını azaltmaları anlaşılır bir şey. Sorun benim gibilerde; hayallerini erteleyip duranlarda.

Son birkaç yıldır bu konuda az da olsa bir değişiklik seziyorum kendimde. Aklım başıma geç de olsa geliyor mu ne? Bir işe girişmek için her şeyin tam olmasını beklemek, garantici olmak insanın adım atmasını zorlaştırıyor. Kervan yolda düzülür anlayışından hazzetmiyorum, fakat özellikle bazı durumlarda atasözüne kulak vermek gerekiyor gibi.

Heyecanlıyım. İstekliyim. Yaza kadar epey zamanım da var. Tekrar tekrar da olsa bu meseleyi enine boyuna düşüneceğim, bir yolunu bulmaya çalışacağım. FÖ hayalim için 2030’u beklemem gerekiyor, ama düşündüm de o zamana kadar bir şeyler yapabilirim belki. Neden olmasın! Zaten başka bir hevesim kalmadı. Ne aşkı bulabildim ne parayı! Kaybedecek neyim var? Şartlar böyle gittiği sürece şu an ölmemle on sene sonra ölmem arasında pek bir fark yok.

27 Eylül 2025 Cumartesi

SORUNLARIM

Bugün sorunlarımı düşünmek istiyorum. Önce gelişigüzel sıralayayım, sonra ne yapabilirim ona bakayım:

1. İşimi, çalıştığım yeri, oradaki diğer çalışanları falan sevmiyorum. (Her hangi bir işi sever miyim, ondan da emin değilim açıkçası.)

2. Yaşadığım yerleşim yerinden memnun değilim, daha iyi ve uygun bir yer isterim.

3. Evimi sevmiyorum, daha iyi bir yer olsun isterim.

4. Yalnızım, dostum mostum yok, uzaklarda bir iki arkadaşım var, bazen onlarla konuşurum. Bir çevrem olsa, arkadaşlarım olsa iyi olur.

5. Ülkenin, toplumun şartları, değerleri, ilişki biçimleri, daha genel bir ifadeyle dünya görüşü ve hayat tarzı hoşuma gitmiyor, bana uygun değil.

6. Akrabalarımla bir münasebetim yok. Babam yıllar önce öldü. Annemle arada görüşüyoruz. Dedem nenem, halam teyzem, dayım amcam, kuzenlerim falan var ama sanki yok gibi; çoğu zaman aklıma bile gelmiyorlar.

7. Ülkede tanıdığım parti, grup, cemaat, örgüt, dernek, vakıf, oluşum vb. arasında beğendiğim, kendime yakın bulduğum yok.

8. Çalıştığım ve dikkat ettiğim sürece yemek, barınma, giyim kuşam gibi giderlerimi karşılayabiliyorum.

9. Sağlığım hâlâ iyi sayılır, ama yaşlandıkça yavaş yavaş sıkıntılar yaşarım herhâlde. Düzenli ve sağlıklı beslenme ve uyuma konusunda dikkatsizim, spor falan yapsam iyi olur.

10. Pek can sıkıntısı yaşamıyorum, oyalanacak bir şeyler bulabilirim. Tabii daha iyi durumda da olabilirdim.

Hemen aklıma gelenler bunlar. Gelelim yapılacaklara.

1. 2030’da işten ayrılıyorum. O zamana kadar yeni bir kuruma geçilebilir.

2. Tayin düşünüyorum, güzel bir yer arıyorum.

3. Eski evimden memnun değildim, bu eve yeni taşındım. Burada en az bir yıl kalacağım. En fazla bir yıl kalmak için yeni yerlere bakabilirim. Acil ve çok ciddi bir sorun yok. (Ev meselesi 1. ve 2. maddelerle ilgili olduğu için o maddelerdeki gelişmeler bu sorunu da ortadan kaldırabilir.)

4. Olursa olur, olmazsa da yapılacak pek bir şey yok.

5. Yapabileceğim bir şey yok. Yurt dışı düşünmüyorum. Olağanüstü bir şey olursa belki.

6. Kopukluğu azaltmaya çalışmam iyi olur. Ama pek bir umudum yok.

7. Hobi mobi eksenli çeşitli gruplara takılmak derecesinde de olsa bir şey yapılabilir belki. Ötesinden umudum yok, isteğim de yok açıkçası.

8. Bir gidişat tutturdum, sorun yok.

9. Dikkat edeyim. Spor yapayım.

10. Ruh sağlığıma da dikkat edeyim.

Ee, şimdi ne yaptım ben? Ya da bir şey yapacak mıyım, ne çıktı ortaya? Toparlayayım:

* İş, yaşanacak yerleşim yeri ve mekân: Planlanmış durumda, sebatla devam.

* Sosyal çevre, arkadaş akraba: Uğraş veriliyor az çok, devam da edilecek.

* Sağlık vb.: Dikkat edilecek.

Vay be! Hiçbir sıkıntım yokmuş. En azından önümdeki bir yıl için. Güzel, maşallah!

22 Eylül 2025 Pazartesi

EN İYİSİ KENDİ KENDİNE KONUŞMAK

Ben duygularını saklayan biri olmadım, belki istesem de olamazdım. Birini sevdiysem söyledim, sevmediysem de belli ettim. Aynı şekilde kişisel özelliklerimi, bunalımlarımı, hayallerimi, yapıp ettiklerimi de sadece kendime saklamadım. İnsanlara genel bir güvensizliğim olmasına rağmen birine açılınca da açılıverdim, temkini elden bıraktım.

Oysa sağda solda, özellikle sosyal medyada gizli olunması, bir işe girişilmişse sonuca ulaşıncaya kadar kimseye bahsedilmemesi falan salık veriliyor; negatif enerji miymiş, hasetçilerin şerri mi, artık her neyse birtakım olumsuzluklardan böyle kurtulabilirmişiz. Zaten kimse ulu orta planlarını anlatmıyor, arkadaş çevremize söylesek ne olur? Söylemeyin, diyorlar. Bir kitap mı yazıyorsun, söyleme; epey birikim mi yaptın, söyleme; yeni bir ilişkin mi başladı, söyleme; ev veya araba mı aldın, söyleme… Valla böyle şeyleri söylemekten kaçınacağım biriyle neden konuşuyorum ki zaten? Hiç konuşmam daha iyi.

Sanırım bu sebeple, bu kafaya sahip olduğum için pek arkadaş da edinemedim. Galiba, insanlar çevrelerini çeşitli kriterlere göre halkalara ayırıyorlar. Çekirdek aileden topluma doğru halka halka genişleyen bir düzenleme yapıyorlar. Böyle düzenleme yapacak genişlikte bir çevrem olmadığından tanışıp konuştuğum üç beş insana da ketum olamadım, yeri geldi dökülüp saçıldım. (“Dökülüp saçılmak” deyimi bu anlamda kullanılmıyor ama dursun bakalım böyle.)

Doğrusu, yanlış yaptığımı anladığım sonuçlarla da karşılaştım, ama pek de farklı davranmak istemiyorum. Sürekli hesap kitap benim için yorucu, yıpratıcı... “Amaaann,” diyesim geliyor, “belki de en iyisi günlükle konuşmak, günlükle dertleşir gibi kendi kendimize konuşmayı artırmak!” Evet, yazayım ben. Son haftalarda bloglarım azalmıştı, azalmasın, artsın… Şu çağda insanın kendi kendine konuşabilmesi, kendini oyalayabilmesi bir meziyet belki de.

18 Eylül 2025 Perşembe

YİNE BUNALIM

İnsan gençken, önünde istediği hayatı yaşayabileceği uzun yıllar olduğunu düşünüyor; yaş biraz ilerleyip de değişen bir şey olmadığını görmeye başlayınca da telaşa kapılabiliyor. Henüz içinde bulunduğum aralık telaşa kapılmamı gerektirecek kadar geç olmasa da erken de sayılmaz, hatta artık her yılım kritik bir zaman dilimi hâline geliyor. Aniden bir mucize gerçekleşmezse bazı önemli konularda bir değişiklik olacak gibi görünmüyor. Biraz daha geç kalırsam da bir kıymeti olmayacak gerçekleşmesinin.

Bazen yaşamımı bir iş girişimi gibi düşünüyorum ve sonuç fiyaskoymuş gibi geliyor. Yaşamımı diğer yaşamlarla karşılaştırıyorum: Yaşamımda diğer yaşamlarınkinden daha iyi neyim oldu? Neyi rahatlıkla söyleyebilirim? Buna kafa yorayım bakalım…

Bir engelliliğim, süreğen veya ciddi bir hastalığım olmadı. Bu benim başarım sayılmasa da şansımdı belki. Ama bu türlü görece az, hatta istisna diyebileceğimiz konuları dâhil etmesem daha iyi olur. Söz gelimi, iyi kötü bir ailem vardı, bazıları bundan mahrum, dememin anlamı yok. Ortalamayı veya yaygınlık gösteren kitleyi baz almalıyım. Evet, bu durumda yaşamımı farklı, ayrıcalıklı, kaliteli saymamı sağlayabilecek bir özelliğim veya başarım söz konusu değil.

Acaba neden? Çapım bu kadarına mı yetti? Ne istiyordum da olmadı? Ne olsaydı yaşamımı sıradan veya kalitesiz görmezdim? Acaba, bunlar olsaydı sağlıklı değerlendirebilecek miydim? Dışarıdan başarılı veya parlak bir hayata sahip görünsem berbat bir hayatım olduğunu düşünmez miydim? Yani, bu mesele öyle kolay değerlendirilebilecek bir mesele değil. Çok kapsamlı bir konu. Dikkate alacağımız kriterler de herkes için aynı değil…

Biz yine de pes etmeyelim; birkaç kriter belirleyip ona göre devam edelim:

* Zenginlik: Çok açık bir başarısızlık söz konusu, ne yazık ki!

* Yaratıcılık: Herhangi bir sanat dalında bir yaratımım yok. Edebiyatla uğraştım, derleyip toplasam bir iki kitap çıkar; ama bu derleme toplama işini yapmadığım gibi yaptığımda ortaya çıkacak ürün de pek parlak olmazdı.

* İnsan ilişkileri: Pek sevmedim de sevilmedim de. Sönük, soluk, belirsiz… Kötü diyebiliriz.

* Yeme içme, gezip tozma, eğlenme vb.: Ortalamanın üstünde değildir. Üstünde de olsa ben yeterli görmüyorum.

* Genel doyum, yaşama sevinci: Ne yazık ki yaşamımdan genelde şikâyetçi oldum, memnun olmadım.

Evet, toparlarsak hiç de iyi bir sonuç çıkmıyor. Canımı sıkan da bu zaten. Ömür tükeniyor ve bu kötü sonucu değiştirme imkânlarım azalıyor.

Ne yapabilirim? En geç önümdeki 60 ay içinde bir şeyleri değiştirmem gerek. O zaman biraz rahatlayacak, şartlarım bazı bakımlardan ağırlaşmış bile olsa kendimi başarılı sayabileceğim. Bu “bir şeyler” ne olabilir? Finansal özgürlük olabilir, bir dost edinmek olabilir, hayalimdeki yaşam alanıma kavuşmak olabilir… Evet, çok da uçuk kaçık şeyler değil. Kim bilir, belki de bunlardan birine, hatta hepsine kavuşuveririm… Burada dikkat etmem gereken nokta vademin 60 ayı geçmemesi gerektiği. Bakalım ne olacak, talih yüzüme mi gülecek, daha kötü mü olacağım?..

14 Eylül 2025 Pazar

NEYE GÜCÜMÜZ YETİYORSA…

Hayatımı, geleceğimi, dünyanın gidişatını düşünürken, bazen sihirli bir formül bulacakmışım gibi bir duyguya kapıldığım oluyor. Aklıma sıra dışı bir fikir gelecek de ben onun sayesinde önemli sıkıntılarımdan kurtulacağım ve hayatım neredeyse tam da istediğim yola girecek… Bu his hep devam ediyor, ama umduğum da gerçekleşmiyor. Bir gün gerçekleşir mi? Doğrusu, pek sanmıyorum. Çözmem gereken bir sorun varsa böyle psişik saçmalıklardan medet umamam…

Bu cümleler dün bir çay bahçesinde otururken X’e aldığım notlardan dolayı aklıma geldi. O sırada yine yaşamıştım bahsettiğim duyguyu. Sonuç? Daha önce de elli kez ulaştığım beylik birkaç yargı… X’ten kaldırıp buraya not alayım, dedim, ufak değişiklikler yaptım.

“Düşünüyorum düşünüyorum da yürürlükteki yaşama biçiminin benim için nesi iyi bilemiyorum. Hijyen koşulları mı, hemen her alandaki hız(lılık) mı, teknoloji mi, eğlence mi, müzik mi, sanat mı, spor mu, konfor mu, yönetim şekilleri mi?.. Neyden memnunum?  

Her şeyin hep daha iyiye gittiğini elbette düşünmüyorum, ilerlemeci bir tarih anlayışına sahip değilim; fakat hep daha kötüye gittiğimizi de düşünmüyorum. Yoksa mesele benim tarihin hangi dönem veya evresinde yaşadığımla ilgili değil mi? Öyleyse, neden çağdan, gidişattan bazen tiksintiye varan bir hoşnutsuzluk duyuyorum?

Bu zırlamalar uzun süredir söz konusu. Oysa bir avantajım var: İnsan (toplum) hariç bazı şeyleri değiştirebilirim. Şu anki "gelişmiş" dünyayı hayal eden, böyle bir evrede yaşamaktan mutlu olacağını düşünen birinin elinden pek bir şey gelmezdi. Fakat benim bir avantajım var: İnsan (toplum) dışındaki şartları az çok düzenleyebilirim; zihniyeti veya tabir caizse aklımızın işleyişini değiştiremesem de en azından basit fiziki şartlar bakımından daha “geri” veya “az gelişmiş” bir hayat yaşayabilirim. Bu konuyu düşüneceğim.”

8 Eylül 2025 Pazartesi

AKŞAM GEZİNTİSİ

Maç varmış, tesadüfen denk geldim. Neşeli büyük bir kalabalık çok önceden yerini almış, coşuyor. Portatif sandalyelerinde cipsi kolası hazır bekleyen de çok. Sanki organize bir durum varmış gibi, ama sanırım söz konusu değil.

İlginçtir, ben de fıstık ve içecek almıştım. Bu civarda gezinecek, şansım yaver giderse yağmurda ıslanacaktım. Kalabalığa takılıp kaldım, beni buraya çeken olağanüstü bir şey varmış gibi bir duyguya kapıldım. Olabilir mi böyle bir şey?

Böyle anlarda, "Yurttaşlarımızın vergi vermeye pek yanaşmamaları ile vatanları için canlarını vermeye hazır oluşları hiç de çelişkili durumlar olmayabilir," diye düşünüyorum.

Belki de, vatanlarını, gerektiğinde devletlerine rağmen bile koruyabilecek kadar çok sevmeleri Türklerin hâlâ devam eden bir özelliğidir. Gerçi bu özelliğe bel bağlamak, şu teknoloji çağında gerilla savaşıyla bir şey başarılabileceğine inanmaya benziyor.

Yukarıdaki satırları dün akşam X’e, karakter kısıtlaması el verdiğince, yazmıştım. Buraya da alayım ki kaybolup gitmesin istedim.

Maçı (Türkiye-İspanya) izlemedim. 6-0 yenmiş İspanya. İlk yarıda eve yöneldim. Gelirken yağmura da yakalandım, güzel oldu. Eve döndükten sonra, yaşadığım bu hoş tesadüfün hiçbir (olumlu) etkisini hissetmedim. Oysa bir eğlenceye, kalabalığa, coşkuya denk gelmiştim, neşeli insanlar görmüştüm…

6 Eylül 2025 Cumartesi

ARARKEN DE DEĞİŞMEK

Nasıl bir çevrem varsa yaşama biçimlerine, dünya görüşlerine imrendiğim tek kişi gelmiyor aklıma. Hemen herkesi aynı telaş veya kaygı ya da bunlarla çeliştiği iddia edilebilecek bir kayıtsızlık içinde görüyorum. Tam bu noktada şu soru yankılanıyor kafamda: Sen nasıl istediğin hayatı yaşayamıyorsan, erteliyorsan, millet de benzer bir durum içinde olabilir; başkalarına bakacağına, onlardan bekleyeceğine, sen kendin girişsene işe! Elbette, kafamda gelişiveren bu soru veya itiraz da gerçeğin sadece bir yönüne dokunuyor, her şeyi açıklayamıyor. Çünkü çevremin “yetersizliği” sadece bu konuda değil, daha pek çok konuda söz konusu.

Ben her şeyden önce, hep bir arayışın insanı oldum. İnsanın dünyaya bir şeyleri aramak için geldiğine inanıyorum, belki de hiçbir zaman bulamayacağı bir şeyi aramak için geldiğine. Pek çok konuda bir konformist gibi yaşasak bile peşinde olduğumuz bir şey olmalı. Aşk olabilir bu, sanatsal bir yaratım olabilir, neyi arayacağını aramak bile olabilir…

Tabii şunun da farkındayım: Böyle bir durum, yani bir arayış içinde olma, insanlık tarihinin de gösterdiği gibi hiçbir zaman geniş yığınların sahip olduğu bir özellik olmamış. Çok daha temel birtakım ihtiyaçlar insanı ömrünün sonuna kadar oyalamaya yetmiş. Dolayısıyla istek veya beklentimin sıradan ve yaygın bir şey olmadığını da biliyorum. Fakat böyle “tuhaf” insanlarla neredeyse hiç karşılaşmamış olmam benim bir şeyleri yapmadığımı veya yanlış yaptığımı gösteriyor. Asıl sorun bu değil, çünkü bu tespiti uzun zaman önce yapmıştım. Acı olan, bazen kendimi hırpalamama yol açan şey, hâl böyle olmasına rağmen bir değişiklik olmaması.

Yine aynı sona geldim: Çabala, hareket et, değişiklik yap! Bir şeyi yapman gerektiğini bilmenin ne anlamı oldu ki şimdiye dek? Demek ki sahip olduğun farkındalık eyleme geçmene yol açmıyorsa seni üzüp duran bir sıkıntıdan başka bir şey sayılmayabilir.